Lem'alar - page 386

suretiyle dünyevî neticeleri arıyor. Veyahut sadık cahildir
ki, a’mal-i saliha nereye baktığını bilmiyor ve a’mal-i sa-
lihanın ruhu, esası, ihlâs olduğunu derk etmiyor. reka-
bet suretiyle evliyaullaha karşı bir nevi adavet taşımakla,
vüs’at-i rahmet-i İlâhiyeyi itham ediyor.
Bu hakikati teyit eden bir vakıa:
eski arkadaşlarımızdan bir adamın, bir adama karşı
adaveti vardı. o adamın yanında senakârâne onun düş-
manı amel-i salihle, hatta velâyetle tavsif edildi. o adam
kıskanmadı, sıkılmadı. sonra birisi dedi:
“senin o düşmanın cesurdur, kuvvetlidir.”
Baktık ki, o adamda şiddetli bir kıskançlık ve bir reka-
bet damarı uyandı. ona dedik:
“Velâyet ve salâhat hadsiz bir hayat-ı ebediyenin pır-
lantası gibi bir kuvvet ve bir yüksekliktir. sen buna bu ci-
hette kıskanmadın. dünyevî kuvvet öküzde ve cesaret ca-
navarda dahi bulunmakla beraber, velâyet ve salâhate nis-
peten, bir adî cam parçasının elmasa nispeti gibidir.”
o adam dedi ki:
“Bir noktaya, bir makama ikimiz bu dünyada gözümü-
zü dikmişiz. oraya çıkmak için basamaklarımız da kuvvet
ve cesaret gibi şeylerdir. onun için kıskandım. Ahiret ma-
kamatı hadsizdir. o, burada benim düşmanım iken, ora-
da benim samimî ve sevgili kardeşim olabilir.”
adavet taşımak:
düşmanlık yap-
mak, kin beslemek.
adavet:
düşmanlık, kin.
adî:
basit, sıradan, değersiz.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
amel-i salih:
salih ameller, Allah’ın
rızasına uygun yapılmış iyi ve ha-
yırlı işler; imandan sonra dinin
davranışlarla ilgili ikinci önemli kıs-
mıdır.
cahil:
bilgisiz.
cesaret:
cesurluk, yiğitlik.
cesur:
cesaretli, yiğit.
cihet:
yön, taraf.
derk etme:
anlama, kavrama.
dünyevî:
dünyaya ait, dünya ile
ilgili.
Y
irminci
l
em
a
| 386 | Lem’aLar
elmas:
çok kıymetli bir mü-
cevher.
esas:
asıl, temel.
evliyaullah:
Allah’ın velî kul-
ları, Allah dostları.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, doğru.
hayat-ı ebediye:
ebedî, son-
suz hayat, ahiret hayatı.
ihlâs:
samimiyet, bir işi, bir
ibadeti, başka bir karşılık bek-
lemeksizin, sırf Allah rızası için
yapma.
itham etmek:
ittiham etmek;
suçlamak.
makam:
mevki, yer, derece,
basamak.
makamat:
makamlar, derece-
ler.
netice:
sonuç.
nevi:
çeşit, tür.
nispet:
kıyas, oran.
nispeten:
bir dereceye kadar,
oranla, kıyaslayarak.
rekabet:
rakip olma hâli, kıs-
kançlık, birbirini çekememez-
lik.
sadık cahil:
cahil olmakla bir-
likte bağlılığı samimî, içten
olan.
salâhat:
dindarlıkta çok ileri
olma hâli, günahsız ve temiz
oluş.
senakârâne:
överek, sena
ederek.
suret:
biçim, tarz, şekil.
tavsif etmek:
vasıflarını, özel-
liklerini sıralamak.
teyit eden:
kuvvet veren, des-
tekleyen.
vakıa:
olay, hâdise.
velâyet:
velîlik, Allah dostluğu.
vüs’at-i rahmet-i İlâhîye:
İlâhî
rahmetin büyüklüğü, genişliği.
1...,376,377,378,379,380,381,382,383,384,385 387,388,389,390,391,392,393,394,395,396,...1406
Powered by FlippingBook