Lem'alar - page 751

mazharlara ait olmadığına delâlet eder ve en fasih bir li-
sanla ve en vazıh bir bürhanla gösterir ki, o tecelliyat,
Va-
cibü’l-Vücud’
un ve
Bâkî-i Vedûd’
un mücerret cemalinin
ve mazharlar üzerinde daimî yenilenen ihsanatının cilve-
leridir.
evet, eserin mükemmelliği, akıl sahipleri için, bilbeda-
he fiilin mükemmelliğine; fiilin mükemmelliği, fehim sa-
hipleri için, bizzarure failin ve ismin mükemmelliğine; is-
min mükemmelliği, bilâşüphe sıfâtın mükemmelliğine; sı-
fâtın mükemmelliği, bilâşek şe’nin mükemmelliğine;
şe’nin mükemmelliği ise, hakkalyakîn derecesinde bir
kat’iyetle ve o zata lâyık bir şekilde, zatın mükemmelliği-
ne delâlet eder.
DörDüNCü merteBe
zat-ı zülcelâl olan Allah, her şeyden nihayet derecede
büyüktür. zira o öyle bir
Adl-i Âdil
ve
Hakem-i Hâkim-i
Hakîm-i Ezelî’
dir ki, şu kâinat şeceresinin binasını, meşi-
et ve hikmetinin asılları üzerinde altı günde tesis etmiş;
ve onu kaza ve kaderinin düsturlarıyla tafsil etmiş; ve âdet
ve sünnetinin kavaniniyle tanzim etmiş; ve inayet ve rah-
metinin nevamisiyle tezyin etmiştir. Ve, masnuatındaki
intizamatın, mevcudatındaki tezyinatın, kâinatın eczasın-
daki teşabüh, tenasüp, tecavüp, teavün ve teanukun, ve
her şeyde o şeyin kamet-i kabiliyetine göre kader tarafın-
dan şuurkârâne takdir edilmiş itkan-ı sanatın şahadetiyle
sabit olduğu üzere, esma ve sıfâtının cilveleriyle tenvir et-
miştir.
Lem’aLar | 751 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
a
nevamis:
kanunlar, şeriatlar.
nihayet:
son, son derece.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
bağışlama.
sıfat:
hâl, özellik, nitelik.
sünnet:
sünnetullah; Allah’ın sün-
neti; Allah’ın kâinatı idare etme-
deki âdeti, İlâhî kanunları.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şecere:
ağaç.
şe’n:
iş, hâl, durum, şan, bir şeyin
özelliğinin fiili görünümü, sonucu.
şuurkârâne:
şuurlu bir şekilde, bi-
linçle.
tafsil etmek:
ayrıntılarıyla bildir-
mek, açıklamak.
takdir etmek:
değer biçmek, de-
ğerlendirmek.
tanzim etmek:
düzenlemek, sıra-
lamak, düzen vermek.
teanuk:
birbirine sarılma, kucak-
laşma.
teavün:
yardım etme, yardım-
laşma.
tecavüp:
cevaplaşma, birbirinin ih-
tiyaçlarına cevap verme.
tecelliyat:
tecelliler, görünmeler.
tenasüp:
uyma, uygunluk, birbirini
tutma.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma.
tesis etme:
meydana getirme.
teşabüh:
birbirine benzeme, ben-
zeşme.
tezyin etmek:
süslemek, ziynet-
lendirmek.
tezyinat:
süsler, süslemeler.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zorunlu ve
zatî olan; varlığı başkasının varlı-
ğına bağlı değil, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
vazıh:
açık.
Zat-ı Zülcelâl:
celâl ve büyüklük
sahibi zat, Allah.
getiren ve başlangıcı bulun-
mayan Allah.
hakkalyakîn:
kendisi yaşaya-
rak ya da yaşamışçasına
bilme, bir şeyin aslına ka-
vuşma, özüne erme, bilginin
en kesin hâli.
hikmet:
yaratılıştaki İlâhî
gaye, fayda, ilim.
ihsanat:
ihsanlar, iyilikler, ba-
ğışlar, yardımlar, nimetler, lü-
tuflar.
inayet:
yardım.
intizamat:
intizamlar, düzen-
lemeler, düzenlilikler.
itkan-ı sanat:
sanatın sağlam-
lığı, mükemmel ve pürüzsüz
oluşu.
kader:
Cenab-ı Hakkın ezelî
ilmi ile, kâinatta olmuş ve ola-
cak bütün şeylerin varlık ve
yokluğunu, geçmiş ve gelece-
ğini bilmesi.
kamet-i kabiliyet:
potansiyel
yetenek boyu, mertebesi.
kat’iyet:
kesinlik.
kavanin:
kanunlar.
kaza:
olacağı Cenab-ı Hak ta-
rafından bilinen ve takdir olu-
nan şeylerin zamanı gelince
yaratılması.
lisan:
dil.
masnuat:
sanatla yapılmış
şeyler.
mazhar:
aynalık eden, gö-
rünme yeri.
mertebe:
derece, basamak.
meşiet:
irade, arzu, murat, is-
tek.
mevcudat:
var olan her şey,
yaratılmışlar.
mücerret:
gözle görülmeyen,
elle tutulmayan, soyut kav-
ram.
mükemmel:
tam, eksiksiz.
1...,741,742,743,744,745,746,747,748,749,750 752,753,754,755,756,757,758,759,760,761,...1406
Powered by FlippingBook