İ’lemEyyühe’l-Aziz!
(1)
$G n
¿
Én
ër
Ѱo
S
ve
(2)
! o
ór
ªn
ër
dn
G
cümleleri Cenab-ı Hakkı
Celâl ve Cemal sıfatlarıyla zımnen tavsif ediyorlar. Celâl
sıfatını tazammun eden
$G n
¿
Én
ër
Ѱo
S
abdin ve mahlûkun
Allah’tan baid olduklarına nazırdır. Cemal sıfatını içine
alan,
! o
ór
ªn
ër
dn
G
Cenab-ı Hakkın rahmetiyle abde ve mah-
lûkata karip olduğuna işarettir.
Meselâ, biri kurb, diğeri bu’d olmak üzere, bize nazır,
şemsin iki ciheti vardır. kurb cihetiyle hararet ve ziyayı
veriyor, bu’d cihetiyle insanların mazarratlarından tahir
ve safî kalıyor. Bu itibarla, insan şemse karşı yalnız kabil
olabilir, fail ve müessir olamaz.
kezalik, bilâteşbih, Cenab-ı Hak rahmetiyle bize karip
olduğu cihetle ona hamd ediyoruz; biz ondan uzak ol-
duğumuz cihetle onu tesbih ediyoruz. Binaenaleyh, rah-
metiyle kurbüne bakarken hamd et, ondan baid olduğu-
na bakarken tesbih et. Fakat, her iki makamı karıştırma
ve her iki nazarı birleştirme ki, hak ve istikamet mültebis
olmasın. lâkin, iltibas ve mezç olmadığı takdirde, her iki
makamı ve her iki nazarı hem tebdil, hem cem edebilir-
sin. evet,
(3)
/
?p
ór
ªn
ëp
Hn
h $G n
¿
Én
ër
Ѱo
S
her iki makamı, cem
eden bir cümledir.
abd:
kul.
baid:
uzak, ırak.
bilâteşbih:
benzetmeksizin.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
bu’d:
uzaklık, uzak olma.
Celâl:
sonsuz büyüklük, haşmet,
ululuk, yücelik ve haşmet sahibi
olan Allah.
cem:
toplama, bir araya getirme.
Cemal:
sonsuz güzellik sahibi olan
Allah.
cihet:
yön.
fail:
fiili işleyen, yapan, tesir eden.
hak:
dava veya iddiada gerçeğe
uygunluk, doğruluk.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek bildir-
me.
hararet:
sıcaklık.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!.
iltibas:
karıştırmak.
istikamet:
doğru yön.
itibarla:
bakımdan, yüzden, dola-
yı.
kabil:
kabul eden; başkasına ait
şeyi gösterme yeteneğinde olan.
karip:
yakın.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
kurb:
yakın olma hâli, yakınlık.
lâkin:
fakat, ama, ancak.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah tara-
fından yaratılanlar.
makam:
yer, mevki.
mazarrat:
zararlar, ziyanlar, zarar
vermeler.
meselâ:
örneğin.
mezç:
katma, karıştırma.
müessir:
tesir eden, tesirini
gösteren, eser ve iz bırakan.
mültebis:
iltibas etmiş, karış-
mış.
nazar:
bakış, bakış açısı.
nazır:
nazar eden, bakan.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
safî:
saf olan, katışıksız, duru.
sıfat:
vasıf, nitelik.
şems:
güneş.
tahir:
temiz, pak.
tavsif:
vasıflandırma, bir şeyin
iç yüzü ve özelliklerini anlat-
ma.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
tebdil:
değiştirme, başka bir
hale getirme.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma, Cenab-ı Hakkı şanına lâ-
yık ifadelerle anma.
zımnen:
açıktan olmayarak,
dolayısıyla, üstü kapalı olarak,
kapalı bir şekilde.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
1.
Allah her türlü kusur ve noksandan uzaktır.
2.
Ezelden ebede her türlü hamd ve şükür Allah’a mahsustur.
3.
Ezelden ebede her türlü hamd ve şükür, ancak her türlü kusur ve noksandan uzak olan Al-
lah’a mahsustur.
h
aBBe
| 200 | Mesnevî-i nuriye