Mesnevi-i Nuriye - page 217

İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın hak ve hakikat olduğuna en
sadık deliller, (1) tevhidin bütün iktizalarını ve lâzımlarını
mertebeleriyle muhafaza etmesidir, (2) Esma-i Hüsnanın
tenasüp ve iktizası üzerine hakaik-ı âliye-i İlâhiyedeki
muvazeneyi müraat etmesidir, (3) rububiyet ve ulûhiyete
ait şuunatı kemal-i muvazene ile cem etmesidir.
kur’ân’ın bu hasiyeti beşerin eserlerinde bulunmadığı
gibi, melekût cihetine geçen evliya ve sair büyüklerin ne-
taic-i fikirlerinde de bulunamamıştır. Ve eşyanın bâtının-
da dalmış olan
İşrakiyyun
ve âlem-i gayba nüfuz eden
Ruhaniyyun
dahi, kur’ân’ın bu hasiyetini bulamamışlar-
dı. zira, onların nazarları mukayyet olduğundan, haki-
kat-i mutlakayı ihata edemez. Bunlar, ancak hakikatin
bir tarafını bulur ve ifrat, tefrit ile tasarrufa başlarlar. Bu-
nun için tenasübü bozup, muvazeneyi ihlâl ediyorlar.
Meselâ, enva-i cevahiri havi ziynetli ve kıymetli bir de-
fineyi keşfetmek için, birkaç adam denizin dibine dalar-
lar. denizin dibinde araştırma yaparken, birisinin eline
uzunca bir parça elmas geçer. definenin müştemilâtını
tamamen bu gibi elmaslardan ibaret olduğunu hükme-
der. sonra, arkadaşlarından başka çeşit cevherin bahsi-
ni işittiğinde, onların buldukları cevahirin kendi bulduğu
elmasın nakışları olduklarını tahayyül eder. diğeri kürevî
bir yakutu bulur, öteki arkadaşı da başka bir çeşidini bu-
luyor. Ve hakeza, her birisi definenin esas müştemilâtı
kendi bulduğu çeşitten ibaret olduğunu ve arkadaşlarının
Mesnevî-i nuriye | 217 |
h
aBBe
işrakiyyun:
gerçeklere ait bilginin
ancak riyazet yoluyla nefsanî duy-
gulardan arınan kalbe doğacağını,
sezgi ve ilham yoluyla marifetin
elde edileceğini kabul eden felsefî
akımın taraftarları.
kemal-i muvazene:
dengenin ve
ölçünün kusursuzluğu, mükem-
mel derecede ölçülü ve dengeli
olma.
keşif:
gizli bir şeyi bulma, meyda-
na çıkarma.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini yap-
maktan aciz bırakan Kur’ân.
kürevî:
yuvarlak, küresel.
melekût:
melekler ve ruhlar; se-
mavî şeyler.
mertebe:
derece, basamak.
meselâ:
örneğin.
muhafaza:
koruma.
mukayyet:
kayıtlı, sınırlı, bağlı.
muvazene:
denge, ölçü.
müraat:
gözetme, riayet etme.
müştemilât:
şümulünde olan
şeyler, içinde bulunanlar.
nazar:
bakış, bakış açısı.
netaic-i fikir:
fikrin neticeleri.
nüfuz:
içe geçme, işleme.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her za-
man, her yerde, her mahlûka
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onu terbiye etmesi ve idaresi al-
tında bulundurma vasfı.
ruhaniyyun:
âlem-i gayba nüfuz
eden ve çok nuraniyet kazanmış
zatlar.
sadık:
doğru, gerçek, hakikî olan.
sair:
diğer, başka, öteki.
şuunat:
şuunlar, keyfiyetler, hâl-
ler; işler.
tasarruf:
idare etme, kullanma.
tefrit:
ortalamanın altında kalma,
tersine aşırılık, ifratın zıddı.
tenasüp:
uyma, uygunluk; lâfız ve
mana itibarıyla birbirine uygun ol-
ma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’ın hâkimi-
yeti ile kâinattaki her şeyi kendi-
sine ibadet ve itaat ettirmesi.
ziynet:
süs.
âlem-i gayp:
gayp âlemi, gö-
rünmeyen, fakat varlığı kesin
olan ve mahiyeti Allah tarafın-
dan bilinen başka dünyalar.
bâtın:
iç, iç yüz, iç kısım.
beşer:
insan, insanlık.
cem:
toplama, biriktirme.
cevahir:
değerli, kıymetli taş-
lar.
cihet:
yön.
define:
kıymet ve değeri yük-
sek olan şey, hazine.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
elmas:
çok kıymetli bir mü-
cevher.
enva-i cevahir:
cevherlerin
çeşitleri.
esma-i Hüsna:
Allah’ın adları,
Allah’ın doksan dokuz güzel
ismi.
evliya:
velîler, Allah dostları.
hâk:
doğru, gerçek, hakikat.
hakaik-ı âliye-i ilâhiye:
Al-
lah’ın koyduğu yüce hakikat-
ler, Allah’ın yüce hakikatleri.
hakeza:
bunun gibi, bu şekil-
de, böyle.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikat-i mutlaka:
mutlak,
sonsuz ve sınırsız olan gerçek.
hasiyet:
bir şeye has özellik,
nitelik.
havi:
içine alan, kapsayan, ku-
şatan.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme,
haddini aşma.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu
kılma.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!.
1...,207,208,209,210,211,212,213,214,215,216 218,219,220,221,222,223,224,225,226,227,...528
Powered by FlippingBook