Sözler - page 243

Evet, o flirin, güzel gençlik nimetine istikametle, taat-
le flükretse, hem ziyadeleflir, hem bâkîleflir, hem lezzetle-
nir. Yoksa hem belâl› olur, hem elemli, gaml›, kâbuslu
olur gider; hem akrabas›na, hem vatan›na, hem milleti-
ne muz›r bir serseri hükmüne geçirmeye sebebiyet verir.
E¤er mahpus, zulmen mahkûm olmufl ise, farz nama-
z›n› k›lmak flart›yla, her bir saati bir gün ibadet oldu¤u gi-
bi, o hapis, onun hakk›nda bir çilehane-i uzlet olup, es-
ki zamanda ma¤aralara girerek ibadet eden münzevi sa-
lihlerden say›labilirler.
E¤er fakir ve ihtiyar ve hasta ve iman hakikatlerine
müfltak ise, farz›n› yapmak ve tevbe etmek flart›yla, her
bir saatleri yirmifler saat ibadet olup, hapis ona bir istira-
hathane; ve merhametkârâne ona bakan dostlar için bir
muhabbethane, bir terbiyehane, bir dershane hükmüne
geçer. O hapiste durmakla, hariçteki müflevvefl, her ta-
raftaki günahlar›n hücumuna maruz serbestiyetten daha
ziyade hofllanabilir; hapisten tam terbiye al›r. Ǜkt›¤› za-
man, bir katil, bir müntakim olarak de¤il, belki tevbekâr,
tecrübeli, terbiyeli, millete menfaatli bir adam ç›kar. Hat-
ta Denizli hapsindeki zatlar›n az zamanda Nurlardan fev-
kalâde hüsnüahlâk dersini alanlar›n› gören baz› alâkadar
zatlar demifller ki, “Terbiye için on befl sene hapse at-
maktansa, on befl hafta Risale-i Nur dersini alsalar, daha
ziyade onlar› ›slah eder.”
Madem ölüm ölmüyor ve ecel gizlidir; her vakit gele-
bilir. Ve madem kabir kapanm›yor; kafile kafile arkas›n-
da gelenler, oraya girip kayboluyorlar. Ve madem ölüm,
SÖZLER | 243
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
›slah:
iyilefltirme, düzeltme.
istikamet:
do¤ruluk, dürüstlük.
istirahathane:
dinlenme yeri.
kabir:
mezar.
kâbus:
korkulu rüya.
kafile:
tak›m tak›m.
katil:
adam öldüren.
lezzet:
zevk, haz, keyif.
madem:
de¤il mi ki.
mahkûm:
hüküm giymifl, hü-
kümlü.
mahpus:
hapis olan.
maruz:
tesir alt›nda kalma.
menfaat:
fayda, kâr.
merhametkârâne:
ac›ma ve flef-
kat ile, esirgeyip ba¤›fllama sure-
tiyle.
muhabbethane:
muhabbet yeri,
sevgi yuvas›.
muz›r:
zararl›.
müntakim:
intikam alan.
münzevi:
bir köfleye çekilip iba-
detle u¤raflan, vaktini ibadetle
geçiren.
müflevvefl:
düzensiz, karmakar›-
fl›k.
müfltak:
düflkün, istekli.
nimet:
iyilik, ihsan, ba¤›fl.
salih:
dinin emir ve yasaklar›na
uygun hareket eden, Allah’›n sev-
gili kulu.
serseri:
bafl› bofl gezen.
flükretmek:
teflekkür etmek.
taat:
ibadet
tecrübeli:
yaflam›fl, bir ifl hakk›n-
da bilgili olan.
terbiye:
bilgi, sayg› ve edep ö¤-
renme, iyi ahlâkla yetiflme.
terbiyehane:
terbiye yeri.
tevbe:
ifllenmifl bir günahtan pifl-
manl›k duyup bir daha iflleme-
mek üzere söz verme.
tevbekâr:
tevbe eden.
vakit:
zaman.
ziyade:
çok, fazla, daha çok.
zulmen:
haks›z yere.
alâkadar:
iliflkili, ba¤l›.
bâkî:
sürekli ve kal›c› olan.
belâ:
musibet, ceza.
çilehane-i uzlet:
yaln›z bafl›-
na ve çile içinde ibadet edilen
yer.
dershane:
ders verilen yer.
ecel:
ölüm.
elem:
üzüntü, ac›.
farz:
‹slâmiyette kesin olarak
yap›lmas› gereken emir.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
gam:
keder, s›k›nt›.
hariçte:
d›flar›da.
hücum:
sald›r›.
hüküm:
yarg›.
hüsnüahlâk:
ahlâk güzelli¤i.
ibadet:
kulluk görevi.
1...,233,234,235,236,237,238,239,240,241,242 244,245,246,247,248,249,250,251,252,253,...1482
Powered by FlippingBook