"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kurtuluş yolu emr-i bi'l ma'rûf

Rukiye Anar
16 Mart 2022, Çarşamba
Diğer farz-i kifayelerden farklı olarak Kur’ân’ın defalarca parmak bastığı bir farz olan emr-i bil mâruf nehyi anil münker islâmin kalbini ve imanın ruhunu oluşturan yanıyla müslüman için vazgeçilmez bir vazifedir.

Uzunca anlatılan bir hâdis metninde “İsrailoğulları içinde salih bir kimse, insanlar günaha dalinca onları uyardı ve bu ertesi gün ve sonrasında devam etti. Ancak onlar aynı fiska fücura devam ettiler. Bunun üzerine o salih veya alîm kimse onlarla oturup kalkmaya, yiyip içmeye devam etti, kötülükten sakındırmayı bıraktı. Böylece Allah o kimsenin kalbini fâsık kimsenin kalbine çevirdi, onlardan kıldı.” Burada artık tepki  veya bir tavır olmadığı gibi nehyi anil münker de yok. Bundan dolayı bir benzeme, dönüşme var. 

Ayrıca bu bilinci taşıyan ehli iman bu yolun ne kadar zor ve ağır işlediğini bilmekle birlikte ömrü boyunca bunu sürdürmenin ne kadar zor olduğunu görür. Zira ayette buyurulduğu gibi bu vazife azîm gerektiren bir iştir ve daimî olmalıdır. “Ey yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakindir, başına gelene sabret, çünkü bunlar azîm gerektiren işlerdendir.” (Lokman Suresi, 17)

Görüldüğü gibi ayette zor olan ve büyük azîm, gayret, cehd isteyen ameller sıralanmıştır. Ki azimet gerektiren bu işleri, imanı tahkikiye ermiş olan, Kurâni şuur taşıyan, takva sahipleri ancak taşıyabilirler. Her şey imanın kemaliyle başladığından bu amellerde ömür boyunca o kişinin hayatının gayesi hâlinde olmalıdır. Denilebilir ki bu ayette özetlemiş olan ve Kur’ân’ın bütününü teşkil eden bu hak ve hakikat hayatın tümünü kuşatmalıdır. İmanın tahkikisiyle başlayan bu hareket, amellerin hayata geçirilmesi ve kalblerin ıslahıyla mümkündür. 

Efendimiz İsrailoğullarının helâk olma nedenleri arasında “iyiliği emredip, kötülüğü engellemek” vazifesini terketmeyi göstermiştir. Bir kimsenin aksatmadan namaza riayet etmesi nefsin hoşuna gitmediği gibi, emri bil maruf yapması, kötülüğe engel olması da günaha dalmış bir toplum tarafından hoş görülmeyecektir. 

Nitekim peygamberler bu vazifeye devam ettikleri müddetçe taşlanmışlar, daha ötesi ezâya uğramışlardir. Her peygamberin hayatında tebliğ vazifesinden dolayı büyük tepkiler, karşı koyma ve saldırılar vardır. Kur’ân bunun örnekleri ile doludur ki bize örnek ve dayanak olsun. Hiç bir futühat mücadelesiz olmadığı gibi hiçbir ıslahat da emri bil maruf olmadan gerçekleşmez. 

Bu kudsi vazifeyi yapanların ilim ve fikir noktasında seviyeli, ahlâk ve haslet noktasında donanımlı olması gerekir. Üslubu ve usulü sünnete uygun, zamanın şartlarına göre tavır geliştirebilen bir aksiyonda olması da bu işi kolaylaştırır. 

Bu noktada alimlerin tavırları ve Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin çizdiği yol fevkalade önemlidir. 

Son olarak selamet ve kurtuluş için bu vazifeyi ihmal etmeden ömrümüz boyunca azîm ve gayret ile yerine getirmeye çalışmalıyız. Bunun yanında 

Rabbimiz “Halkları ıslah edici iken Râbbin memleketleri haksız yere helâk etmez”

(Hud 117) buyurmuştur. Kur’ân’ın işaret ettiği gibi helâk olmamak için haydi vazifeye... Selam ve dua ile. 

Okunma Sayısı: 2250
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı