Bediüzzaman Hazretleri, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 44’te, “Bu zamanın cihadı, muhabbet ve tahabbüpledir, tahvif ile değildir.” diyor.
‘Korku’ ve ‘sevgi’nin çatışma arenası olan çağı etkileyecek bir hakikat bu. Dağa taşa sinmiş olan korkuyu çözecek bir etki. Yaygın korku öykülerini örtecek bir perde. Güzelliklerin bile korkuyla anlatıldığı bir çağda, korkunun büyüsünü yok edecek bir perde.
Oysa, korkunun, korkutmanın gücü, sevginin ve sevdirmenin çok gerisinde. Çünkü âlemin ‘varlık sebebi’, aralarındaki bağlar, aydınlığı ve yaşama enerjisi sevgi. Evler, eğitim ortamları, iş hayatı sevgi yoksunluğu ile Cenneti atmosferini kaybediyor. Kaçışlar, terkler hep sevgisizlikten.
Geleceği, bu kıymetli madeni sağlıklı işletenler kazanacak. Dünyanın sevgi rezervleri gün geçtikçe azalıyor. O’nun açlığı acı şekilde hissettiriyor kendini. Sevginin tesiri çok daha derinlerde hissediliyor. Terör, anarşi, hak hukuk ihlâlleri, çatık kaşlar belirgin alâmet.
En basit gösterge, insan insana tebessümle bir selâm veremiyor.
Risale-i Nur, muhabbeti imanın bir nuru diye tarif ediyor. Ama bu nur kaşları, gözleri, gönülleri etkileyemez, mimiklere dokunamaz hale gelmiş. Sevgisiz kelime yığınları, sevgisiz bakışlar, sevgisiz ilgiler bir anlam taşımıyor.
Sevginin olmadığı yerlerde de yaşamak gün geçtikçe zorlaşıyor. Sevgi hayattan çekildikçe, dünyanın tadı kaçıyor. Nerede sevgi kıtlığı varsa, diğer bütün kıtlıklar orada baş gösteriyor.
Sevmek ve sevgi göstermek cihad ise, bu cihadın unsurları iyi niyet, tebessüm, tatlı dil, hoşgörü gibi esaslar ‘Allah için sevmek’te birleşiyor ve kuvvet kazanıyor.
Sevmiyorsanız, kaybetmişsiniz demektir. Husûmetin, düşmanlığın vakti bitti. Âlemde geçer akçe, artık sevgidir. Sevginin çözemeyeceği problem yoktur.
Öyle ya mademki maddî kılıçlar kınına girdi, cihad artık manevî; o zaman manevî cihadın manevî dinamikleri olan sevmek ve sevdirmek devrede olmalı.