Pazar derslerimize katılan gençlerin sayısı sınav dönemlerinde azalıyor. Bahane hazır; ‘ders çalışıyoruz.’ Nefis, sadece sohbet saatini göze sokuyor.
Biz de, bahaneleri yok sayarak değil, bahaneleri görüp, gençlerle daha yakından ilgilenerek ve daha çok diyalog kurarak dâvetlerimizi yapmaya başladık. ‘İsteyen gelsin, isteyen gelmesin’ tarzı bir yaklaşım fıtrî değil. Dâvet görevini sağlam yap, tedbirini al, ondan sonra neticeye karışma.
Gençleri derse dâvet ederken, sadece bir mesaj atmak değil, arayıp biraz konuşarak dâvet etmek, seyri değiştiriyor. Genç kendisiyle ilgili düşünmüşlük arıyor. Ya da dâveti onun sevdiği bir arkadaşı üzerinden yapmak daha etkili. Gerçek şu ki, siz bir şeyi ne kadar isterseniz o kadarı nasip oluyor.
Gençlerin derslere katılımı için, ‘neden’leri, ‘nasıl’ları düşünüp, tedbir almak ve ona uygun adım atmak aklın gereğidir. Böyle yapınca gençler salonları dolduruyor. İşin gereklerini kimseye havale etmeden sağlam yaptığında, kanun o ki, istenen şey gerçekleşiyor.
Planlı adım atıldığında, ikramlar düşünüldüğünde, gezi, sosyal faaliyet, spor dikkate alındığında katılım beklenenin ötesinde oluyor. Anlaşılıyor ki problem, mazeretçi gençlerde değil, dâvet görevini özenle yapmayan bizlerde.
Gençlere; doğru, doğru şekilde ifade edilirse, anlamaya ve kabule açıklar.
Gençlerle ilgilenenlerin, gençlerin sohbetlere gelememesinin önündeki engelleri belirleyip, ona uygun adım atmaları gereğidir. Belki de engel denen şey, çok uzakta değil, dâvet ediş tarzımızdadır. Önce, kendi iletişim engelimizi bulmalıyız. İletişimsizlik, problemi önce kendinizde aramakla çözülür.
Gençlerin sohbetlere katılması ciddî bir proje ise, bu projenin ayaklarının çok iyi etüt edilmesi ve çaresizliğe düşmeden, ümitle, sabırla çözüm aranması en doğru olandır.
Çaba oranında neticeye ulaşılacağından emin olabilirsiniz.
Kanun bu; ciddiye almadığınız bir şeyden ciddî sonuç alamazsınız.