Kopmak için bir şey yapmana gerek yok.
Hatta hiçbir şey yapmamak yetiyor kopmak için. Gelme, gitme, okuma, selâm verme, hal hatır sorma, dinleme, konuşma, arama sorma; tamam, bitmiştir mesele.
Ellerini gevşettiğin an, düşersin daldan. Pedalı çevirmediğinde düşersin. Ama kalmak için ortamda tutunman gerek, okuman, araman, sorman gerek. Sevmen gerek. Gitmen, gelmen gerek. Hasılı ciddî ciddî iş demek bunlar.
Muhafaza olman için şahs-ı manevî havuzuna dahil olman gerek. Bu da kolay değil ki! Hiçbir varlık iddiasında olmamak gerek havuzda. Bir havuzu kazanmak için erimek gerek. Duâlarına katılman gerek şahs-ı manevinin. O duâlar, hayırları celp, şerleri def anlamı taşır. İşte korunmak bu demek.
Şahsı, şahs-ı manevide eritince onların gözüyle bakmak, kulaklarıyla işitmek hasıl olur. Ortak akılla düşünmek budur. Daire içinde farzları yapmak, kebairden kaçınmak, namazları kılıp tesbihatı ifa etmek, beraberliğin adıdır.
Basiret gözü, feraset kulağı günde on sayfa okuyarak keskinleşiyor. Enerjiye dahil olmayan lambanın varlığı ortamı ışıtmıyor. Ampulün bir anlam ifade etmesi için düğmeye dokunmak gerek. Anlam o zaman ortaya çıkıyor. Ortak düşünceler, ortak kararlar hata yapma ihtimalini azaltıyor. Oysa gitmek, kopmak, ayrılmak için bütün bu ‘gereklere’ gerek yok. Hatta bir ‘gerek’in bile yerine gelmemesi, kopmak için yeterli. Bağı, gönül sağlıyor.
Kabul etmek, dahil olmak, havuzda olmak bir bütündür. Tıpkı mü’min olmak için imanın şartlarının bütününü kabul gerek gibi. Birisini bile reddetsen diğerlerini kabul etmen bir anlam ifade etmez hâle geliyor. Kalmak için sımsıkı tutunmak gerek.
Elini gevşetsen düşmek kaçınılmaz. Günde on sayfa okumak, birlikteliğin, dayanışmanın devamı anlamı taşıyor.
Düşmemek için, kopmamak için, ayrılmamak için nefse direnmek, şahs-ı maneviye güvenmek gerek. Tahrip kolay, tamir zordur. Düşmek kolay, kopmamak zordur. Gitmek kolay, kalmak zordur.
Kolaycı olmak, kolaydır.
Zor, her zaman kıymetlidir; zahmette rahmet vardır.