Göze, kulağa, burna ilişen her şeyin olumlu veya olumsuz bir duygu karşılığı vardır.
O görüntü, o ses, o duruş beraberinde bir ruh taşıyor. O ruh da kendine uygun başka ruhları celp ediyor. Böylece insan üzerine celp ettiği nazarlar sayısınca tahkirlere ya da tebriklere muhatap oluyor.
Duruş, ses, cümle, koku; nazar-ı tahkiri de, tahsini de celp eder. Duruş, duâ ya da bedduâ hükmüne geçiyor. Akilullahm vahşilerin helâl rızıkları da narin kelebeklerin nazenin rızıkları da mevsiminde gönderiliyor. Taşınan ruha uygun rızıklar celp olunuyor. İnsan kendini celp ettiği sona hazırlıyor.
Muhteşem bir manzara, hayalim taşınıveriyor büyüleyici mekâna. Güzellik, güzel ruhları kendine celp ediyor ve insan güzelleşiyor.
Kafelerde neden loş ışıklar, koyu renkler; ibadet mekânlarında neden insanın içini ferahlatan geniş kubbeler, iç açıcı renkler tercih edilir sizce? Yoksa her mekânın sakinlerinin ruhlarını besleyen kelimeleri, kokuları, renkleri, mimarisi ayrı mıdır? Kişinin tercih d eden bir halet, çocukça bir hevese, sefihçe bir tabiat sahibine hoş gelmez, onu eğlendirmez. Bu hikmete binaen, bir zevk-i süflî, sefih, hem nefsî ve şehvanî içinde tam beslenmiş, zevk-i ruhiyi bilmez.” diyor. Güzellik, ulvî ruhları kendine celp ediyor.
Sohbet dinlemeye gelmiş beyefendi, köşede sessizce oturuyor. Gözlerime takılıyor masumiyeti ve duruşu duâyı celp ediyor ve ona duâ etmeye başlıyorum.
Bir duâ, kim bilir irili ufaklı nice sistemleri harekete geçiriyor. Başa gelenler celp etmelerin sonucudur. İçten, samimî bir duruş rahmeti celp ediyor, kâinatın çarklarını işlettiriyor. İnsanın attığı adımı, niyeti sistemi ciddî etkiliyor.
Küçük bir parça olmayınca fabrikada üretim duruyor. İnsanın cüz’î iradesi, küllî iradeyi harekete geçiriyor. Küçük insan kâinat için büyük bir anlam taşıyor. Yardımı, duâyı, rahmeti, merhameti celp eden, maddî manevî güzelleşiyor. Rafta duran kitabın varlığı bir anlam, bir ruh taşıyor. O ruh kendine uygun başka ruhları celp ediyor.
İnsanın kalitesi, üzerine neyi celp ettiği ile anlaşılıyor.