Önce şunu bilmeliyiz ki, ‘kolay’ın hazmı kolay olmuyor. Çiğnemeden yutulanın vereceği rahatsızlık açık. Zahmeti çekilen, çiğnenen insana iyi geliyor.
Her yerde geçerli bir kanun bu: Zahmette rahmet vardır. Onun için yüksek hedef taşıyanların kolaya kaçmaması gerekiyor. Cennetin ucuz olmadığını Cennet ümit edenlerin bilmemesi olmaz. ‘Allah’ın razı olduğu bir kul olmak’, kolay bir hadise değildir.
Dünyevî kanunlar da öyle değil mi? Bir makama ulaşmak için insan az mı zahmet çekiyor. Yani hem büyük bir şey isteyeceksin hem de hiç yorulmayacaksın, böyle bir şey yok. ‘Büyük düşünenler’in, büyük ideal peşinde olanların ‘büyük yorulmalar’ı göze almaları gerekiyor.
Toprağa atılan tohum meyve oluncaya kadar ne zorlu süreçlerden geçiriyor. Kabuğu çatlatmak kolay mıdır? O çetin kabuk, kendisinden daha sert bir hayata bırakmıyor mu o canlı mahlûku. Ya o mevsimler; kar, kış, kıyamet, güneş altında yanmaklar, susuz kalmaklar, börtü böceğe yem olmaklar gibi ne çetin bir yolculuk vardır onun için. Tam bir olmak ya da olmamak meselesi.
İman ve Kur’ân hizmetinde de öyle değil mi? Sıkıntısı çekilen, bedeli ödenen dâvâ pekişiyor. Dâvâ adamı için de öyle. ‘Büyük dâvâ adamları’, ‘büyük zahmetler’i göze almış olanlardır. Onların gözünde büyük zahmet denen bir şey de yoktur. Sadece ‘bir şey’ vardır; o da, ‘dâvâsı uğrunda hayatını hakir görmek ve hayatını dâvâsına kurban etmektir’. Dâvâ adamlığı bir ‘heba’ değil, bir ‘feda’dır.
Baki hayatın derdini çeken, diğer dertleri dert etmiyor. Başkalarının boğulduğu dünya yolculuğunda onlar zahmet çekmiyorlar. Yani insan ya O’nun rızasını kazanmak yolunda yorulacak ve iki dünya saadetine kavuşacak ya da elde edemeyeceği bir hülyanın peşinde. Tercih tamamen insana kalmış.
‘Zahmet’, hayatın şifresi sanki. ‘Rahmet’e bu şifreyi çözünce ulaşılıyor.
Hedefiniz netleşmişse, yola ona uygun hazırlıkla çıkın. Bu bir gerekliliktir.
Yolunuz açık olsun.