Bu konuda daha önceki analizlerime bu sefer birde kıyamet alâmetleri boyutu ekleyerek, güncelleyip yeniden dikkat çekmek istiyorum.
Malûm sırat-ı müstakim: Mutlak dosdoğru, eğrisi büğrüsü, inişi çıkışı, engebesi olmayan, iki nokta ardındaki en kısa çizgi gibi, en kestirme yol demektir. Sapmaz, şaşırtmaz, insanı menzili maksuduna en emin şekilde eriştirici olarak götüren, şeriat ve Allah yolunda gitmek anlamlarına gelen bu terim; Kur’ân-ı Kerîm’in ilk sûresinde zikredilen ve ayrıca çeşitli sûrelerde 32 defa tekrar edilmiş, günde 40 defa günlük namazlarda duâ şeklinde tekrar edilmektedir. Kitap, sünnet ve icma-i ümmete göre önemi müsellem olan, tartışılmaz bir yoldur.
Zaten bu yolun ehemmiyetine binaen Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Azimüşşan’ında bu yolu “tekil,” diğer yol anlamındaki sebil-i “çoğul” manasında “Sübül” olarak zikretmiştir. Yani Hakk’ın yanında dalâlet, Nur’un yanında zulmet; Sıratın yanında “Sübül” gibi. Bu da bize Hak yolun “tek”, dalâlet yollarının “çok” olduğunu göstermeye kâfidir.
Yani “sebil” kelimesinin aksine “Sırat” kelimesinin çoğulu yoktur. Bir de “Allah” lâfza-i celâlinin de, çoğulu yoktur. O halde Allah (cc) bir ve Allah’a giden yol da, tektir ve o da, O’nun haber verdiği yoldur. Meselâ, Yahudi ve Hıristiyanların muharref yolları sırat-ı müstakim olamaz, mühim olan Allah’ın (cc) son mesajıdır. Yani bunun anlamı da her halde doğru yolun tekliğini tescil içindir. Demek ki herkes kafasına göre bir yol tutturup doğruluğunu iddia etmesi, Cenab-ı Allah’ı (haşa) kendi arzusuna tabi etmeye çalışmak gibi tam bir abesle iştigaldir. Yani şu dört sınıfın dışında hak iddia edilemez. Bu dört meselesi de, aşağıda izah edilecektir!
Eğer doğru bir yorumla nefsü’l emirdeki doğruluk bulunmazsa, aldananlardan olup; saadetten felâkete, hidayetten dalâlete düşmek gibi çok büyük cinayetlere sebep olacağı aşikârdır. Yoksa Fatiha’daki sırat-ı müstakim duâsının, Hud Sûresi’ndeki sırat-ı müstakim emrinin ve Resulûllah’ı (asm) ihtiyarlatmasının bir manası kalmaz.
Günde 40 kadar, belki çeşitli vesilelerle daha fazla bu duânın tekrarına rağmen, bazı kişiler hakkında bu duâ kabul olmuyorsa duânın kabulüne mani unsurların olduğuna hükmedip, araştırılıp ayrıştırılarak bertaraf edilmesi gerekmez mi?
Bediüzzaman ise sıratı müstakimin teminatı olarak âyeti kerimenin de aynen ifadesiyle; “Minennebiyyine vessıddıkine veşşühedâi vessalihin” Yani (nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihlerin) yoluna hidayeti niyaz edip ancak bunların bize numune-i imtisal olduğunu ve onların takip edilmesi gerektiğini bu dört gurubun dışında kalanların sırat-ı müstakimde değil, dalâleti azimede olacaklarını nazara vererek Hakk’a tebaiyyetin önemine dikkat çekilmektedir.
Bu dört gurubu kısaca anlatacak olursak; Nebiler malûm, sıddıkinden maksadında; Hz. Ebu Bekir’in (ra) Efendimiz’i (asm) nasıl takip edip numune-i imtisal olduğu da, âşikardır. Buna bugün “rolmodel” veya “numune-i imtisal” denilmektedir. İnsanların hakikati aradığı bir dönemde Rasule (asm) uymanın ilk numunesi olduğu malûmdur. Şühedadan kastedilen de bu ittiba uğruna şehadet şerbetini içen üç halifenin de bize numune-i imtisal olduğunda da şüphe yoktur.
Şimdi gelelim Salihinden maksadın ne olduğuna...
“İnnallahe yeb’asü ...” hadis-i şerifinin ifadesinden de, anlaşıldığına göre; her asırda gönderilmiş olan mücedditler ve en son gönderilen Mehdinin olduğu anlaşılmaktadır. Başka numune-i imtisal aramanın abesle iştigal olduğuna dikkat çeken Bediüzzaman (Cemiyette çok silik söz vardır dolaşır, her sözün kalbe girmesine fırsat vermeyiniz, bir sözü ben dedim diye de kabul etmeyip mihenge vurunuz, kimse ayranım ekşi demez” demek suretiyle. “Tasvir-i müddea zihnimizi işba etmez delil isteriz” demekle de bu dört gurubun dışında olunca değil, muharref din mensupları, Ulema-is’su olanların da hidayetten nasibinin olmadığı anlaşılıyor.
“Müştebih ağaçları tefrik eden semereleridir.”
Bilhassa “Ahirzamanda şeytanların âlim kılığında dolaşacağını haber veren hadis-i şerif de “Ahirzamanda şeytan ‘Âlim’ sıfatında yer yüzünde dolaşır. Bu sebeple Mehdi’ye karşı çıkan âlimlerdir. (Aliyyü’l- Müttaki, Kenz’ül -Ummal, Hadis No: 29131)
Yine ahirzamanda; “Âyet, hadis deyip de meliklerinin ve reislerinin emrine uyan hocaların peşine gidenlerin Cehenneme gideceklerini de,” (Ebu Huzeyfe’nin Mişkatta) zikrettiği bir hadis bize bildirmektedir.
Peki, kıyamet alâmetleri sıratı müstakimin teminatı nasıl olur?
Onu da nasip olursa haftaya işleyelim.