Türkiye’mizde, dinî hayatın çok gerilediğini ortaya koyan istatistiklerin gazetelerde yayınladığı bir dönemde, şu yazının, inşallah yanlış anlaşılmayacağını umuyorum.
Uyuşturucunun orta dereceli okullara ve sigaranın ilk mektebe girdiği iddia edilen şu zamanda, Millî Eğitimimizin hal-i pürmelâlini tasvire gerek yok, zira maarif vekilinin itirafları ortada. Artık, gençlerimizde yüzde beş yüze yükselen suç oranları, cinayete kurban giden genç kızlarımız ve hanımlarımız, yüz adet evlilikten yetmişinin mahkemeye koşuşturduğu şu toplumda, yetkililerin ellerini böğrüne koyup kara kara düşündükleri bir zamanda hatırımıza gelen ilk çarenin din olduğunu, Doğulusu ve Batılısı ile itiraf ediyoruz. Yani, ümitleri yavaş yavaş tükenen şu musîbetzede halkımız İslâmiyet’e müracaat ederken, elbette ilk kapıları “Dinî Cemaatlerimiz” olacaktır. Zira tehlikeye düşmüş insanlarımıza itikadî takviyeyi, sonra da amel-i salih ve güzel ahlâkı halka ulaştıracak ilk merci dinî cemaatler olmuştur tarih boyunca…
İçinde yaşadığımız şartların ağırlığını, yalnızca ahir zamana bağlayabilir miyiz? Global düzeyde komünizm ve masonluğun ve Türkiye bağlamında Kemalizm’in getirdiği felâketleri göz ardı edemeyiz. Fakat burada, bizi özellikle alâkadar eden husus; vazifelerinin tanımını yapamamış, sınırlarını çizememiş, stratejilerini belirleyememiş, görevlerine göre kendilerini teçhiz edememiş ve bulunmaları gereken yerlerde bulunamadıklarından misyonlarını bihakkın icra edemeyen DİNÎ CEMAATLERİMİZ, yani bizler olduğumuzdan; daha çok iç murakabelerle ve doğru tanımlarla belli bir çerçevede kalmak istiyoruz. Kur’ân ve sünnet adesesinden dünyanın ahvalini analize çalışan dinî cemaatler, ister istemez yukarıda öncelliklerini belirlediğimiz problemlerle karşılacaklardır. İmanını, insan ivedini değerlerini, ahlâkını, iç huzur ve barışlarını kaybetmiş insanların problemlerini çözmeden; devletin aslî görevi olan insanların iaşesi, ibatesi, sağlık ve eğitimleriyle (örgün eğitimi kastediyoruz) ilgilenmenin hiçbir problemimizi çözemediğini zaman içinde görmüş olduk. Global dinsizlerle yerli münafıkların tasallutu altında ve elimizdeki kıt kanat imkânları da yanlış yerlerde sarf ettiğimiz için; kader dinî cemaatleri İslâm coğrafyasının dört bir yanında ve amansızca hırpalayarak imtihan ediyor. Dahildeki dinî cemaatlerimizden ziyade, şu feci imtihanın örneklemesinde, İslâm coğrafyasındaki cemaatleri nazara alacağız… Şehit olanlar oldu, yurtlarını terk edenler acıklı ve iç kanatıcı bir gurbete düştüler. İleri saflarda mücadele edenlerin bazıları ipe, bazıları da zindana gittiler. İşte İhvan, işte Cemaat-i İslâmî ve işte Pakistan’ın fedakâr insanları veya Suudlar ile Körfez’in desteklediği selefî mücahitler… İnsanlığın imanını kurtarma yolunda global anlamda kurulmuş ümmetin nokta-i istinadı müesseselerimiz olmadığı gibi, Sünnet-i Seniyye ile güzel ahlâkı ihya cihetinde de müşahhas projelerimiz de olmadı. Müslümanların kardeşliğini pekiştirecek, zaafa uğramış muhabbetini ziyadeleştirecek yazılı-sözlü programlar, yayınlar veya kongreler… Müslümanların himmetlerini şûristanlara, çöllere ve neticesiz yollara harcayan Dinî Cemaatlerimiz (maalesef ekseriyeti); müntesiplerinin kendilerini enfüsî ve afakî manada sorgulayacak bütün kapıları da kapatmışlar.
Kapı kapı veya cami cami toplanırken himmetler, her Müslümanın bu manevî şirkete ortak olduğu ve istenildiği zaman sorgulanabilecekleri de hesaplanmamış.
Üniversite ve orta öğrenim gençliğine musallat olmuş imansızlığa sebep “şüpheye” karşı; İmam Hatiplerimizde, İlahiyatlarımızda, medreselerimizde ve tekyelerimizde olması gereken hayatî projelerin varlığı söz konusu edilmemiş. Neoliberalizmin dinsizlik ve sefahat ortaklı dev projeleriyle inim inim inleyen Müslüman kadının imanını, iffetini ve hürriyetini koruyacak kaç enstitüden veya çalışmalarından bahis edebiliyoruz ki? Hangi medya grubu, hangi büyük gazeteler, dergiler ve yayın evleri?
Kaç dinî cemaatin, gençliği sefahatten kurtarma amaçlı “rehabilite merkezi” var, hiç merak ettiniz mi? Ya cehaletin köklerimizi kurutmaya yöneldiği şu mevsimde, gençliğimize ve çocuklarımıza “asrın idrak ve ihtiyacına muvafık” ilim merkezleriyle alâkalı hangi devasa çalışma ve projeleri anlatabiliriz ki? Bütün bu işleri yapabilecek dinî cemaatlerimizin himmetlerini nerelere harcadıklarını biliyor musunuz? En iyisi öyle bir döküme gitmeyeyim. Zira yoldaşlarımız darılabilirler. Sosyal devletin vazife ve salâhiyetlerine tecavüz ettiklerini de bilemiyorlar. Duâ ve iltifat bekledikleri lokal ve global idarecilerden ihtar ve tekdir aldıklarında ise, ümitsizliğe düşüp bizim (ümmetin) ümitlerimizi de üşütüyorlar.
Bazı okuyucularımız, şu ifadelerime tarihten örnekler getirerek itiraz etmeye çalışacaktır. İslâmiyetin toplumda esas olduğu ve her türlü devletin, dinin çizgisinde halkını idareye çalıştığı zamanlarda ortaya çıkmış hayır-hasenat kurumlarını ve formatlarını içinde yaşadığımız devirle mukayese etmek mümkün mü?
Zamanların, mevsimlerin ve nesillerin karşılaştırılmaları, ancak gerçekleriyle olur. Şartları, mevsimleri, ihtiyaçları, düşmanları ve kültürleriyle…