İnsan unutkandır.
Zamanımızın aktüel magazinine bulaşmış insan daha çok unutkan olmuştur. Suriye Savaşı’nın nasıl başladığını, Arap Baharı fitnesinin kimlerce ve hangi gayeye matuf hazırlandığını, şu dokuz senelik sürecin parçalarını ve bu süreçte dünyamızın ilk olarak şahit olduğu terör ordularının mahiyetini unutarak veya nazara almadan; şu son İdlip hadisesi hakkında konuşanlara şaşmamak elbette elde değil.
Önce, Şam-ı Şerif merkezli bu savaşta neredeyse bütün dünyanın savaştığını, bütün dünya ülkelerini alâkadar ettiğinden altı kıt’ada devamlı gündem olduğunu ve dünya devletlerinin (görünüşte) burada ikiye ayrıldığını, Amerikalı ve İngiliz neoconların yaktıkları bu ateşin yan etkileri ile bütün yerküreyi sardığı da görmezlikten geliyoruz.
Daha önce de yazmıştık. Amerika ve Avrupa’daki düşünce enstitülerinden; para hırsıyla yanıp tutuşan bazı sermayedarların yardımlarıyla hazırlanmış projelerin; cehalet ve zaruretle tedenniye maruz bırakılmış İslâm coğrafyasında İdlip’te kördüğüme dönüşmüş problemi; BOP’u nazara almadan ve Arap Baharı sürecini tahlil etmeden çözmenin imkânsız olduğunu, nihayet bütün taraflar gördü. İşi oldu bittiye getirmek isteyen Rusya-İran ve Suriye gördüğü gibi, NATO şemsiyesi altındaki neoliberal neocon ittifakını dâvet eden AKP de gördü. Bu arada, AB adına Trablusgarp üzerinden inisiyatif alan Almanya’da çetrefilliği anlamış oldu. Yani, en az on senelik hadiselerin özeti komşumuzdaki İdlip’e, aynı zamanda bunca katliâm, iç savaş, yara ve berenin iltihap torbası olarak da bakabiliriz. Neocon neoliberal ittifakın Sincan’da Atlantik’e, hatta Amerika ve hatta Avustralya’ya kadar geniş coğrafyalardan topladığı beşyüzbin kişilik sergerdan ordusunun; hayatta kalabilmiş, vatansız ve bir yere kaçamayanların toplandıkları bir saha olarak da bakabiliriz. Belki de Amerika ile AB; burada suça katılmamışlar için ve bilhassa kadın ve çocuklara bir rehabilite planı yapmalıydılar. Mahiyeti meçhul bir maceraya sürüklenmiş bu insanlara “insanca” muhatap olmak gerekirdi. Fakat; İngiltere, Fransa ve Belçika’nın yersiz inatlarıyla bu insanlar çaresizce İdlib’e sığındılar.
İdlip’in Siyasal İslâm kimliği ile AKP’ye bakan bir yönü de; buradaki insanları rejime karşı ayaklandıran AKP’nin sorumlulukları olmalı. Düne kadar, Âlem-i İslâm’ın en saygın cemaatleri arasında yer alan ihvanı, dini siyasetlerinde kullanan siyasetçiler, fevkalâde sıkıntılı bir hâle sokmuştur. Fakat Cumhurbaşkanımızın İdlip üzerinden Suriye Savaşı’nda başa dönme gayretinin arkasında, bir başka husus da olabilir. Yani ilk ortağı olan neoconların telkiniyle, Rusya İran ittifakı’nı bitirerek NATO’nun yardımıyla düşmanı olduğu Beşşar’ı iktidardan uzaklaştırmak... Sarkozy ile başardıkları Kaddafi örneğinde olduğu gibi. Burada; hem İngiltere’nin ve hem de Fransa’nın geleneksel emperyalist ve sömürgeci refleksleri harekete geçtiyse de; AB gerçeği, NATO’da Rasmussen’in koltuğuna Stoltenberg’in oturmuş olması ve Merkel’in artık ıskartaya çıkarması; neoconlara Libya başarısını burada engelledi. Ayrıca; dış politikasında askerlerini bölgeden çekmeyi esas almış Trump’ın Rusya ile karşı karşıya gelmemesi ile birlikte; bu küresel tahribatçı cereyanın nispeten güç kaybetmesi, AKP’nin yanlış atraksiyonlarını elhamdülillah engelledi.
Burada bir gerçeği tekrar hatırlamamızda fayda var. Hem NATO’da, hem AB ve İngiltere’de ve hem de Amerika’da belli bir güce kavuşmuş neoconların tahribatına karşı çıkan Rusya’nın yanında görünmemiz; asla NATO, AB ve Amerika ile olan demokratik ittifaklarımıza zarar vermemelidir, kanaatindeyiz. Suriye Savaşı’nın Astana ve Soçi çerçevesinde hallolamayacağını, kalıcı bir barış için mutlaka AB ile ABD’nin de bu konferans ve anlaşmalara dahil olmaları gerektiğini, ilk günden beri söylüyoruz. Kamuoyunun bu meselede anlama sıkıntısı çektiği nokta; bir barış projesi olan AB ile demokrasi ve hürriyetlere taraftar olan Amerika Birleşik Devletleri’nin; Said Nursî’nin “İkinci Avrupa” ve (İkinci) Amerika” olarak nitelediği; neocon ve neoliberal ittifaklarından ayrıca ele alınmaması ve değerlendirmemesi... Yani şu savaş ve çatışmaların asıl sebebi olan sınıf ve ittifakların boyutlarından toplumun haberdar edilmemesi... İsevî, barışa taraftar ve doğru demokrasi peşindeki Batı ile; emperyalist, deccalist ve sömürgeci Batı’yı formaları, takımları, figüranları, sloganları ve icraatları ile mutlaka birbirinden ayırmamız gerekiyor.
Netice olarak; Erdoğan ve AKP’ye rağmen, bölgesel gerçekler ve bazı müsbet hareket eden aktörler ülkemizi büyük bir felâketin eşiğinden kurtarmıştır. Müslüman Türk ordusu ile Arap ordusunu çatıştırmak isteyenler tekrar açığa düşmüşlerdir.