Evvelâ şunu ifade edelim, ki Bediüzzaman’ın takip ettiği yol hem Kur’ânî, hem de Nebe-vîdir.
Onu takip eden Nur Talebelerinin de takip ettiği yol da hem Kur’ânî, hem Nebevî, hem de son asrın Müceddidi olan Üstad Bediüzzamanın takip ettiği Cadde-i Kübra-i Kur’ânîyedir.
Hiçbir zaman bu yoldan sapmamışlar ve saptırılamamışlardır. Yeni Asya gazetesi de 50 yıldır her gün bunun ispatını bütün âleme ilân ediyor, son zamanlarda bazı muhalifler, nerede bir bahane bulup da Yeni Asya’ya nasıl saldıracağım diye sürekli açık ararlar.
Halbuki Yeni Asya başkaları gibi günü birlik ve her esen rüzgâra göre hareket etmez, savrulmaz gelene ağam gidene paşam demez. Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Musa’ya (as), çok kibirli, azgın ve haddini aşmış olan Firavun’u kavl-i leyyinle imana çağırmasını emretmiştir. Peygamber Efendimiz de (asm) bir rivayete göre Ebu Cehil’e 36 kez tebliğde bulunmuş. Çünkü Peygamberler ve onun yolunda gidenler kimseyi düşman olarak karşılarına almazlar. Peygamberlere ve Müslümanlara düşmanlık yapanlar olur o başka mesele.
Üstadımız Bediüzzaman da Risalelerinin ve mektuplarının çok yerlerinde bu usûlü takip etmiştir. Meselâ diyorki, “Fena ve fanî bir adamın bakî ve güzel bir sözü var.” Yine, “Fazilet odur ki düşmanları bile takdir etsin.” Amerikalı Mister Carlye ve eski Almanya’nın başbakanı Bismark’ ın Peygamberimiz Efendimiz (asm) ve Kur’ân ile ilgili güzel ve müsbet fikirlerini Risale-i Nur’ da bahsetmesi, Japon Baş Kumandanı’na selâm ve Risale göndermesi, Papa’ya mektup göndermesi gibi onlarca örnekleri vardır. Bunlar da Yeni Asya’nın yaptığının yanlış olmadığını gösterir.
Ayrıca o günkü fikri ve düşüncesi alınan insanlar üç kişiden ibaret de değil 15 tane ulema, ilim adamı, mütefekkir ve devlet adamını görmezlikten gelip bu hezeyanları yapması ne hakperestliğe, ne de iyi niyetliliğe sığar.
Bunların maksadı üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir. Bunlar ne kadar bağırırsa bağırsın, yine Yeni Asya kervanı Allah’ın izni ile yürüyor ve yürüyecektir. Onlar gibilere de “gölge etmeyin yeter” diyoruz.