"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Anadolu’da bir Sefine-i Nuh

Süleyman KÖSMENE
23 Kasım 2022, Çarşamba
Hüseyin Bey: “Sikke-i Tasdik’te geçen, ‘Risale-i Nur, Sefine-i Nuh gibi Anadolu’yu Cebel-i Cûdi hükmüne getirip, küre-i arzın yangınından ve tufanından kurtulmasına sebeptir.’1 cümlesini açıklar mısınız?”

Risale-i Nurlar ve Anadolu Toprakları  

Anadolu toprakları şanslıdır. Anadolu insanı bahtlıdır. Anadolu ufukları zengindir. Çünkü yüksek bir ilim hazinesi olan Risale-i Nurlar Anadolu topraklarında yazılmıştır. 

Nuh Aleyhisselâm’ın gemisi, küfür ve zulüm mağdurlarını taşımış, onları hem küfrün tasallutundan, hem tufandan korumuş, tufan sona erdiğinde Cûdî Dağı’na oturmuştu.2

İnsanı küfürden, şüpheden ve iman zaafından kurtardığı için Nuh Aleyhisselâm’ın gemisine benzeyen Risale-i Nur’lar da Anadolu topraklarına oturmuştur. Nuh Aleyhisselâm gemiyi Hazret-i Cebrail’in (as) getirdiği vahiy rehberliğinde yapmıştı. Risale-i Nurlar ise asrın iman hastalığına Kur’ân’ın tereşşuhatı olarak ilham ve sünûhat eseri yazılan eserlerdir. Her ikisi de beşerî olmaması, beşerî küfür karanlıklarından kurtarması ve Anadolu topraklarına oturması hasebiyle benzerlik arz ederler.

Bilirim Değilsin Enbiyadan Bir Nebi

Risale-i Nur Anadolu topraklarına rahmettir. Risale-i Nur’dan istifade edenler Allah’ın izniyle inşallah ahiretini kurtarıyor.

Risale-i Nurlar güçlü karakteri, hakkı yükselten dik duruşu ve rahmeti fark ettiren cümleleri ile “hidayeti” gönüllere nakşeden “ilmi” âleme ilân ediyor.

“Küçük Hüsrev” Mehmet Feyzi’nin Barla döneminde yazdığı şu şiir söylediklerimizi iki veciz satıra sığdırmıştır:

“Bilirim değilsin enbiyadan bir nebi;

Lâkin elinde nedir bu nur-u muteber?”3

Risale-i Nurlar İlim Deryasıdır 

Risale-i Nur müellifinin ve Risale-i Nurlar’ın başına gelen; anlaşılmamak, itilmek, ötelenmek, örselenmek, ardı arkası kesilmeyen cerbezelerle susturulmak, inkâr edilmek, müellifinin işkencelerle ezilmek ve öldürülmek istenmesi, akl-ı selimle düşünebilenlerin sığındığı liman olması, kendisine sığınanların kemiyet olarak sığınmayanlardan az olması, metanetiyle, dirayetiyle, ilmiyle, asaletiyle meydana atılması, hâkim ve tereddütsüz bir duruş ortaya koyması… vb. gibi hususlar benzerini daha önce gördüğümüz hususlardır.

Risale-i Nurlar bir ilim deryasıdır, meydandadır, bakılabilir. Bu satırlarla onu övmüş olmuyoruz! Onun kadrini anlatmaya çalışıyoruz. Altmış-yetmiş yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ anlaşılmayı bekleyen bakir bir alandır Risale-i Nur.

İnsanlık bu hakikatlerden bigâne kalamaz! Uzağında bulunamaz! Vurdumduymaz olamaz! Bu hakikatler insanlığın dimağına ulaşır. Fakat bunun için insanlık ne çilelerden geçer, bilinmez!

Zamanında müellifini ve Nur Talebelerini sıkan kader, belki de derde deva hakikatlerinin anlaşılması geciktikçe her halde hadiselerle örülü biçimde insanlığı da sıkacaktır. 

Dipnotlar:

1- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 217

2- Hud Sûresi: 44

3- Barla Lâhikası, s. 426

Okunma Sayısı: 2306
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı