Kadın ve aileye yönelik uluslar arası olması özellikleriyle İstanbul Sözleşmesi üzerine çok sözler söylendi, yazılar yazıldı.
Sözleşme geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanınca iptal edildi. Ardından yeni bir tartışma başladı. Hukukçular uluslar arası sözleşmelerin mecliste kabul edildiğini, iptal edilirken de mecliste onaylanarak sözleşmeden çıkılabileceğini ifade ediyorlar. Anlaşılan daha bir hayli gündem işgal edeceğe benziyor.
Günümüzde buna benzer sözleşmelerin biri bitip diğeri başlarken İslâm tarihindeki çok önemli nebevî bir başka sözleşmenin asırlar boyunca tazeliğini muhafaza etmesini tefekkür etmemek mümkün mü?
MEDİNE VESİKASI
Peygamberimiz (asm) Medine’ye hicret ettiğinde ilk yaptığı işlerden biri huzur, güven ve adalet ortamını temin etmekti. Medine’de yaşayan herkesin hak ve sorumluluklarını ihtiva eden anayasa niteliğinde bir sözleşme yayınladı. İslâm tarihindeki “ilk yazılı anayasa” örneğidir. Vicdan hürriyeti, suçun şahsiliği, diyetler, borç hukuku gibi esaslarıyla sadece Müslümanların değil, bütün insanlığın temel problemlerine çözüm gösterilmiştir. Tanzim tarihi 622 yılıdır.
Peygamberimiz (asm) bu anayasa ile Kureyş ve Medine Müslümanları ile onlarla müşterek bir dâvâda aynı hareket eden farklı kavimleri tek bir ümmet olarak kabul etmiştir. Böylece ötekileştirme kavramı ortadan kalkmış, farklı düşünen, farklı ibadet eden azınlıklara kötü muamele yapılamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu yazılı sözleşme ile Müslümanlarla birlikte, birbirine düşman putperest Arap kabileleri, hicret eden Müslümanlardan büyük rahatsızlık duyan Yahudiler de rahatlamışlar, sözleşmeyi memnuniyetle kabul etmişlerdir.
Vesikanın en önemli maddesi problemlerin çözümü için Kur’ân ve Peygamberimizin (asm) tek çözüm mercii olarak kabul edilmesidir.
HÜLÂSA
Görülen o ki, insanları (Kur’ân ve Peygamberimizin (asm) sünnetini çözüm kabul etmesi şartıyla) farklı inanç ve düşüncelerde de olsa tek bir ümmet olarak gören Medine Vesikası’ndaki hakikatleri yeniden tefekkür edip yaşamamız gerekiyor.
Adalet ve güven ihtiyacının had safhaya çıktığı günümüzde Veda Hutbesi gibi Medine Vesikası da başucu kaynaklarımızdan biri olmalı.
Bediüzzaman Hazretleri’nin ifade ettiği gibi doğru İslâmı ve İslâmiyete lâyık doğruluğu yaşadığımızda insanlık fevc fevc İslâmiyet’i kabul edecektir.