Modern zamanlar hayatın çarkları “hız ve haz eksenli” dönüyor. Çok çalışarak, çok para kazanarak, çok lezzet almak zihinlerde ulaşılması gereken hedef olarak gösteriliyor. Küresel sistem eğlence, kozmetik, gıda, medya, zihinlerde bu tarzı “örnek ideal model olarak” sunuyor. İç dünyamızdaki nefsanî dürtülerimiz de zaten bu “ideal modele” dünden razı!
Çalışma dünyasında hızlı akan hayat seyri, düşünmeye, tefekküre pek fırsat bırakmıyor. İnsan kendi özünden uzaklaşıyor. Bütün dünyada yeni akımlar tarzında kendini gösteren şahsî ruhî gelişim akımları da aslında bu boşluğu doldurma çabası ile ortaya çıkıyor, müşteri de buluyor. Müslümanlar, mü’minler de bu genel havadan hem şahsî, hem de ailevî hayatlarında etkileniyorlar.
AHİR ZAMANIN MANEVÎ FIRTINALARI
Açıkçası aile içi problemler, eşler arası iletişim, çocuk eğitimi, beslenme alışkanlıkları, giyim-kuşam tarzları küresel döngüden etkilenmiyor değil. Ehl-i dünyada yaşanan bütün sosyal problemler, dindar kimlikle kendini tanıyan ailelerde de görülüyor. Hep birlikte ahirzamanın dehşetli manevî fırtınalarında savrulabiliyoruz. Sözgelimi; başörtülü akademisyenler Müslüman aile yapısını temelinden sarsan ülkemizin kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi gibi anlaşmaları kıyasıya savunabiliyorlar. İptal edilmesi veya bazı maddelerinin değişmesi konusundaki hareketleri kadın haklarına vurulacak bir darbe olarak değerlendirebiliyorlar…
Modern çağın “hız ve haz” odakları bize “dengeli bir hayat modeli” sunan “Allah’a ve ahiret gününe iman” hakikatlerini günlük hayatın içinden çıkarıyor, unutturuyor. Kariyer ve gücü merkeze alıyor.
Oysa ki, zaman değişse, teknoloji ilerlese, kültür farklılıkları ortaya çıksa bile insanın iki dehşetli yarası olan acizliği-güçsüzlüğü ve fakirliği–maddî manevî ihtiyaçları değişmiyor, daha da artıyor. Ölüm yok olmuyor. İnsan acz ve fakr yarasına sabır ve şükür ilâçlarını ilk insandan beri maneviyatta buluyor.
ALTIN FORMÜL
Aslında aşağıdaki âyet sadece toplum değil, ferdî ve ailevî hayatımızda da karşılaştığımız problemlere çözümler sunan altın bir formül ihtiva ediyor:
“Ey iman edenler!.. Bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; onu Allah’a ve Resulüne havale ederek çaresini Kur’ân’da ve Resulullahın sünnetinde arayın. Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa Sûresi, 59)
HÜLÂSA
İlla ki daha çok okumalı ve okuduklarımızı daha çok tefekkür ve dostlarla müzakere etmeliyiz. Günlük hayatımıza Allah’a ve ahirete iman hakikatlerini ancak böyle taşıyabiliriz.
Başka çaremiz var mı?