İki farklı hayat ortamlarının kesiştiği veya bir birine karıştığı kenarlarda daha elverişli hayat ortamlarının oluşması prensibine “kenar etkisi” deniyor.
Sinan Canan’ın gündeme getirdiği bu düşünceye göre bir tohum toprağa atıldığında tohum hava ile toprağı ayıran kenar tabakasında gelişip büyür. Havaya doğru dalları, toprağa doğru kökleri gelişir. Dolayısıyla hava ile toprak arasında bulunan o kenar bölgesi ağacın hayatına beşiklik eder.
İki ayrı hayat alanını birbirinden ayıran sınırlar canlı çeşitliliği açısından zengindir. Aynı prensipten yola çıkarak farklı düşünen, farklı fikirleri olan, farklı tecrübeler yaşamış insanların bir araya gelmesi ile de acaba fikrî kenar, tecrübî kenar etkisiyle çok daha verimli ve daha zengin çıkarımlar, düşünceler, tecrübeler, perspektifler oluşacak mıdır?
“İnsan insanın kurdudur” diyen Hobbes’e inat “İnsan insanın ufkudur” düşüncesini acaba “kenar etkisi” noktasında ele alabilir miyiz? Zaten “Müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar” diyen Namık Kemal de bu kenar etkisinden bahsetmemiş midir?
Farklı düşüncelere, inançlara, hayat görüşlerine, tecrübelere sahip insanların bir araya gelmesi, ‘maksatta ittifak vesailde ihtilâf’ prensibince iletişime geçmeleri, zenginleştirici, renk katıcı, öğretici, ufuk açıcı, meyvedar bir kenar etkisi oluşturabilir.
Hep aynı manzarayı seyretmekten, aynı şeye nazar etmekten, aynı işi yapmaktan, monotonluktan sıkılan insanoğlu neden aynı fikirde olanı yanında ister, aynı tecrübeleri yaşayanlarla beraber olur, aynı düşünce yapısına sahip olanlarla sürekli vakit geçirmek ister? Oysa verimli ve öğretici iletişim denen şey, farklılıkların kenarlarında gelişir ve insanı geliştirir.
Bence büyük buluşlara imza atan bilim adamları, dünyaca ünlü edebiyatçılar, felsefeciler, dâvâ ve fikir adamları hep bu kenar verimliğinde yetişen ve bu kenarları fırsata çeviren insanlardan çıkmıştır. Aynı düşünenlerin içerisinde veya aynı şeyi düşündürülmeye zorlananların içerisinden ancak taklitçiler, fanatikler, taassup sahibi insanlar, hoşgörüsüzler türeyecektir.
Farklı zihniyetten korkan, farklı düşünceleri hazmedemeyen tek tip zihniyete sahip insanlar ve onların oluşturduğu toplumlarda kenar verimliliği olan hür fikirler ve düşünceler olmayacağından ilerlemek ve gelişmek de mümkün olmayacaktır.
Bediüzzaman da kenar etkisi verimliliğinde yetişmiş büyük bir âlimdir. Üç Said döneminde fikri kenar verimliliği ile düşüncelerini korkusuzca ifade etmiş ve çığır açmış bir mütefekkirdir.
İlk Said döneminde meşrûtiyeti istemeyen istibdatçılar ile meşrûtiyeti sınırsız hürriyet gibi algılayan ittihatçıların kenarında, ‘Meşrûtiyet-i meşrûayı’ savunmuştur. Eski Said Dönemi eserleri “kenar etkisi“ verimliliğinde neşvünema bulmuş fikri eserlerdir.
İkinci Said dönemi ise bir iç mücadele kenarında şekillenmiş ve iman hakikatleri meyvesi bu zeminde ortaya çıkmıştır. Yani yok olup gitsin diye gönderilen Barla’da varlık ile yokluk kenarında dünyaya meydan okuyan imanî eserler yazılmıştır.
Üçüncü Said dönemi ise başka bir kenarla şekillenmiştir. Bir tarafta dinsizliği siyasete alet edenler, diğer tarafta dini siyasete alet edenlerin kenarında demokrasiyi tarif eden içtimaî tesbitlerden oluşur.
Hasılı, hizipleşmenin, taraftarlığın, ötekileştirmenin, inadın, fanatizmin arttığı bu zemin kenarlarından “zamanın cihadı muhabbetle ve tahabbüpledir” diyen filizlerin çıkması yakındır.
Dünyayı değiştirecek ve iyiye doğru adım attıracak olanlar gerek fikrî, gerek imanî, gerekse içtimaî kenarlarda yetişecek, kenarların verimliliğini kullanabilecek ve değerlendireceklerden çıkacaktır.