Risale-i Nur okumalarında geçen hafta hem okuyanın hem dinleyenin ihlâslı olmasının Risale-i Nur gibi bir eserin hem aynası olmayı netice vereceğinden hem de hakikatlerin kalbe yerleşmesini kolaylaştıracak en önemli faktör olduğundan bahsetmiştik.
Bu hafta da inşallah konuya başka vecihten bakmaya devam edeceğiz.
Öncelikle Risale-i Nur okumalarında imanî mevzular ile lahika ve içtimai mevzuların okunmasında farklarının olduğu bilinmelidir. Özellikle imanî mevzuların okunmasındaki ifrat ve tefrit yaklaşımlar önemli bir noktadır. Evet, Risale-i Nur’un hocası Risale-i Nur’dur. Çünkü Risale-i Nur, iman hakikatlerini en son sistemde asrın ihtiyaç ve yaralarına münasip bir şekilde izah etmiştir. Bu nokta imanî mevzuları izahta kullanılan metodoloji ve eğitim sisteminin asır insanına en uygun olması hasebiyledir. İmana dair mevzuları kalkıp eski İslam muhakkiklerinden veya tasavvuf mesleğinden farklı bir allameden, hatta kutb-u azamdan dahi ders almaya ihtiyaç kalmamıştır.
“Risale-i Nur, imanî mes’eleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur’un hocası, Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almağa ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. Aklınız herbir mes’eleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır. Ne kadar istifade etseniz, büyük bir kazançtır.” (Sözler)
Bu noktada yapılması gereken belki de şerh (açmak), izah (anlaşılır halde söylemek) ve tanzim yapmak (düzenlemek, tertip etmek ve sıralamak) nevinden aynı konunun başka yönlerini ihtiva eden veya başka cüzünde şerh eden meselelerini toplamak ve bir bütünlük içinde izah etmek olabilir. Ya da imanî bir meselenin içerisinde derinleşmek oradaki esma talimlerine dikkat çekmek, Üstad’ın meseleyi nasıl ele aldığı üzerinde yoğunlaşmak, kelime kelime, terkip terkip, paragraf paragraf, bağlantılar ve aynı ders içindeki şerhleri ortaya çıkarmak nevinden dersler olabilir. Usul göstermek açısından Risale-i Nur’da da konuyla alakalı şu ifadeler geçer.
Mesela “Bu dürûs-u Kur’ânîyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müçtehidler de olsalar; vazifeleri -ulûm-u imanîye cihetinde- yalnız yazılan şu Sözler’in şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir.” (Mektubat) Üstat Hazretleri bir nevi nur talebelerini şerh izah tanzim, tahşiye neşir, talim noktalarında vazifeli kılmıştır.
“Evet Risalet-ün Nur, size mükemmel bir me’haz olabilir. Ve ondan erkân-ı imanîyenin her birisine, meselâ Kur’ân’ın Kelâmullah olduğuna ve i’cazî nüktelerine dair müteferrik Risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem edilse ve hâkeza... mükemmel bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir.” (Kastamonu Lahikası)
İman hakikatleri konusunda yaklaşım budur. Zaman ve mekân sınırlamaları olmaksızın okumak gerekir. Ta ki dersler ve tesiratı zamana hapsolmasın, ta ki her daim dersini versin. Fakat lahikalar, içtima-i siyasi meselelerle alakalı bir ders ise burada durum sanırım biraz farklılaşır. Zira lahika okumak, içtimai ve siyasi bir ders yapmak zordur ve bir takım birikimler, tarihi bilgiler gerektirebilir. Metindeki ifadeyi, müellif nerede, kime karşı hangi sosyal ihtiyaca cevap vermek, hangi atmosferde söylediğini bilmek ve dikkat etmek gerekir. Bu hassasiyet bilinmeden kim söylemiş, kime söylemiş, ne için söylemiş, hangi makamda söylemiş düsturlarıyla mihenge vurulmadan ifade edilirse, işte orada insicam bozulabilir. Şartları ve zemini dikkate alınarak oradan zaman üstü mesajları çıkarmak gerekir. Bu da bu mektupların, müdafaaların, içtimai mevzuların, mütekellim, muhatap, maksat ve makam, münasebetleri bilinerek, nazara verilerek okumakla bir ders ve düstur olabilir. Mesela, bir mahkeme savunmasında kullanılan resmi dildeki ifadeleri ve ibareleri iman hakikatlerini muhtaç gönüllere ulaştırırken kullanmak yanlış olacaktır.
Hasılı, imanî mevzuları zamana hapsolmadan okumak, lahikaları ise zamanın şartlarını dikkate alarak ve bilerek, zaman üstü mesajlar ve dersler çıkararak okumak daha sağlıklı olacaktır.