"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kendilerini ‘dinin temsilcileri’ olarak görenler

Zafer AKINCI
04 Aralık 2018, Salı 01:30
İslâm’ın birçok meselesinde, bir şeyin emredilmiş olmasıyla birlikte o meseleye takılan hikmet, maslahat ve faydalar da vardır.

O meseledeki hükmün illeti yani esası Allah’ın emretmiş olmasıdır ki, bu bizi “İşittik itaat ettik” hakikati ile bağlar. Hikmet, maslahat ve faydalar ise ikinci sırada gelir ve zaman içerisinde şartlar değişse bile o işin illeti olan Allah’ın emretmiş olması hükmünü ortadan kaldırmaması gerekir.

Yoksa toplumdaki yanlış adalet algısı, fayda ve zarar anlayışı ilk sıraya alınarak âyetlere zorlayıcı yorumlar getirildiğinde, zaman içerisinde o emirlerin içleri boşalır ve Allah’ın bir çok emri hayatın dışına itilir.

Bu şuna benzer: Allah, Yahudilere Cumartesi balık avlama yasağını getirdiğinde, Yahudiler işin fayda yönünü öne alarak, balığın çok geldiği Cumartesi günü balığı tutup, balık yeme işini daha sonraki günlere bırakarak bu yasağın içini boşaltmışlardı. Başka bir örnek ile meseleyi anlamaya çalışırsak; bizler Allah emrettiği için yolculukta namazı dört rekât değil iki rekât kılarız. Buradaki yolculuk sırasındaki meşakkat esas değil, işin hikmetidir. Meşakkat, esas yani belirleyici olsa idi, yolculuğun dışında meşakkat olduğu zamanlarda da namazı dört rekât değil iki rekât kılmamız gerekirdi. Bugün de maalesef fayda veya zarar mantığı ile Allah’ın emirlerine böyle yaklaşıldığında, ilgili emrin illet yönü dikkate alınmıyor.

Yüz seneden fazladır topluma empoze edilen hayat tarzı ve o doğrultudaki kabuller maalesef İslâmı anlatanları da etkilemiş görünüyor. Bundan dolayıdır ki, İslâmın birçok kesin hakikatleri, fayda ve zarar mantığı doğrultusunda veya akılcılık ve dâvetin daha şirin görünmesi adına tahrip ediliyor. Sözde medeni hukuk ve mevcut ilimler esas alınarak âyetler zorlayıcı yorumlar ile tefsir edildiği için birçok yanlışlıklara kapı açılmaktadır. Yine aklımız bize yeter diyerek, İslâmın ceza ve miras hukuku, mu’cize, kader, Hz. Adem (as) yaratılması gibi yüzlerce meselelerde savrulmalar yaşanmaktadır.

Bu doğrultuda, bugün, bilhassa imanın ve İslâmın esaslarına aykırı yanlış bir görüşü, âyet okuyarak ispatlamaya çalışanlar görüldüğünde, paniklemeye gerek yoktur. Bilinmesi gerekir ki, o konu ile alâkalı meseleyi açıklayan belki onlarca âyet ve hadis daha vardır. Bilhassa avam olarak bizlerin, bu kadar âyet ve hadisleri nereden bilelim diyorsak, o zaman o mesele ile alâkalı onlarca âyeti ve hadisi bilen âlimlerin, müçtehitlerin ve imamların olduğunu, bunların asırlar içerisinde sarsılmaz bir icma oluşturduğunu unutmamamız gerekir. Belki de bundan dolayı, bilhassa kendilerini “indirilen dinin temsilcileri” olarak görenler, geçmiş âlimler, imamlar ve müçtehitler ile toplumun bağlarını koparmaya çalışıyorlar.

“Kur’ân varken imamlara ve müçtehitlere tabi olmaya gerek yok” diyerek, geçmişin âlimlerine sırt dönmeyi yaygınlaştırıyorlar. Kesin meselelerde bile savrulmaların yaşandığı, farzların terk edildiği ve haramların açıkça işlendiği günümüzde, hiç gerek yokken, milyonlarca insanımızın eline, İslâm’ın yüzlerce içtihadî meselesi tartışmalı bir şekilde bırakılıyor. Bazı yapılan yanlışlarda bahane edilerek, âdeta bir çok cemaatlerin, tarikatların, mezheplerin üzerinden silindir gibi geçilmekte, mezhep ve müçtehit imamları acımasızca tenkit edilmektedir.

Daha da ilginç olanı, “Kur’ân bize yeter” diyerek konuşmaya başlayanlara baktığımızda, Kur’ân’dan çok kendilerinin konuştuğunu görüyoruz. Normalde sadece âyetin Arapçasını ve mealini vermeleri gerekirken, orada durmuyor saatlerce âyetlerden anladığı yorumlarını ortaya koyuyorlar. İyi de hem Kur’ân bize yeter diyorsun, hem de âyete kendi yorumlarını, izahlarını niye katıyor ve onlarca kitabı niye yazıyorsun? Eğer senin yaptığın doğru ise o zaman senin yaptığın gibi âyetleri tefsir eden, izah eden müfessirleri, müçtehitleri ve mezhep imamlarını, “Kur’ân bize yeter” diyerek niye itibarsızlaştırmaya çalışıyorsun?

Son olarak, Kur’ân elbette bize yeter, ancak bu Kur’ân’ın emrettiği ve yol gösterdiği şekilde olmalıdır. Yani, Allah’ın itaat etmemizi istediği Resûlullah (asm) ile birlikte bu olmalı. Yine bu, Kur’ân ve Sünneti bize anlatan âlimlerin rehberliğinde olmalıdır. Bilhassa bu âhirzamanın dehşetli zamanında, Kur’ân eczanesinden, bu asrın hastalıklarına en uygun ilâçları alıp sunan, Risale-i Nur gibi bir eserin rehberliği ile bu olmalıdır. Yoksa, günübirlik savrulmalardan kurtulamayız.

Okunma Sayısı: 2855
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı