"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyaset, tarafgirlik ve Ahrarlar

Zafer AKINCI
28 Ocak 2016, Perşembe
Siyaset, sadece meşrû ölçüler içinde, hizmet etmek için bir araç olarak kalmalıdır.

Onun dışında olduğundan fazla mana ve beklenti yüklenmemeli. Bu doğrultuda, siyasetin en önemli ayaklarından biri de, muhalefetin olmasıdır. Bu, demokratik bir yönetimde önemli bir husustur. Siyasetin genelinde seviye düşse bile, yine de muhalefetsiz bir siyaseti düşünmemek gerek. Çünkü, muhalefetin olmadığı yerde istibdat başlar.

Durum böyle olmak ile birlikte, muhalefetin ölçüsünün kaçtığı yerde ise taraflar, tarafgirliğe savrulmakta. Tarafgirliğin ve gerginliğin öne çıktığı yerde de haksızlıklar ve kavgalar başlamakta. Hakk’ın hatırını muhafaza için böylesi bir siyasetin şerrinden korunmaya çalışılmalı. Bu doğrultuda yine, doğrunun yanında ve yanlışın karşısında olmalı. Dâvetin gereği olarak ta, yanlışın içinde olanı, yanlıştan kurtarmaya çalışmalı.

Hem, Kur’ân’a hizmet için çalışanlar, siyasete talip olmadıklarından, karşıdakine rakip ve düşman olarak bakmazlar. Bunun için de, fayda vermeyen ve kavgalara sebep olan tarafgirlikten uzak dururlar. Çünkü tarafgirin, üslûbu serttir, kırıcıdır, muvazenesizdir, tahrik edicidir, içerisinde çok yanlış ve zulüm barınır. Bundan dolayı da, karşıdakini yanlışların içine daha fazla iter. Hem, tarafgirlik ile karşıdakine sadece siyasî olarak değil, İslâmî olarak da bir şey verilemez. Eldeki hakikatlere zarar verildiği için, yapılmaya çalışılan hizmetlerde, tarafgirliğin gölgesinde kaybolur gider.

Çünkü, tarafgirlik ile sürekli destekleyene bir şey verilemediği gibi, sürekli eleştirilene de bir şey verilemez, her ikisi de, hakikat de olsa söylenileni dinlemezler. Halbuki, hakikatler, mutedil ve samimî bir üslûp ile anlatılsa belki daha fazla insana ulaştırılabilir. Bundan dolayı, Hz. Musa’nın (as), firavuna karşı üslûbunu belirleyen, “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.”  Hakikatinden alınacak çok dersler var. Veya kendisine otuz sene zulmetmiş bir partinin, ancak yüzde beşini sorumlu tutan Üstadımız, diğer taraftan siyaseten farklı düşünen Eşref Edip gibilere, en başta dinde kardeşlerimiz diyerek başlaması da, bu işin nasıl olacağının yine dersini vermekte.

Bu dersler ve ölçülür ise herkese lâzımdır. Karşıdakine bu ölçüleri ulaştırmak için ise haklı dahi olunsa, isimlerden ziyade, ölçülerden başlanılmalı. Kafasında ölçüler olmayanlar ile isimler üzerinden tartışmaya başlayarak bir yere varmak mümkün değildir. Çünkü, çoğunun kafasında, kurtarıcı olarak gördüğü isimleri, mihenge vuracak bir ölçü yok. Daha da kötüsü çoğunda, bu ölçüleri alacak İslâmî bir alt yapıda yok. Önceliklerini karıştırmış bu kişilere karşı, öncelikleri karıştırarak yaklaşıldığında ise karşıdakine daha fazla zarar verilir. Bundan dolayı da, siyasetin ve tarafgirliğin boğuşmaları arasında, nice nesillere ulaşamadan, kaybolup gitmekte.

Durum böyle olmakla beraber, bizler, asli vazifelere hizmet etmesi ciheti ile içtimaî ve siyasî hayata bakan ölçülere bakarız. İçtimaî hayatta yaşanılan sıkıntıların çoğunu da, bu ölçüsüzlüğün sonucu olarak biliriz. Bu doğrultuda, bugün, istibdat bulaşıcı hastalık gibi bütün İslâm âlemini sarmış bir belâ olduğu tam olarak bilinmemekte. Yine, dinin kendisine hizmet edilmekten çıkıp, bir araç gibi kullanılmaya çalışmanın, nasıl zarar verdiği de fark edilmemekte. Yine, tarafgirliğe dayanarak hareket edenlerin, adaletten uzaklaşarak nasıl zulmettikleri de görülmemekte. Evet, bunlar gibi ölçüler bilinse idi, şimdi konuşulan isimlerin nerede durdukları az çok belli olurdu.

Bu gün ise, doğru hizmeti vermesini beklediğimiz ahrarlar, belli bir mevcudiyet gösteremese de, bizler vazifemizi yapmaya devam etmeliyiz. Hem, Üstadımız, otuz beş sene sonra dirilen ahrarlar diyerek, bizlere verdiği ölçüleri iyi anlamalıyız. Bunu anladığımız kadar, otuz beş sene içerisinde, bir varlık gösteremeyen ahrarları ve Üstadımızın tavrını da anlamaya çalışmalıyız. Bir dirilişin, nerede ve ne zaman veya kimlerin eliyle başlayacağı bilinemeyebilir.

Bu doğrultuda, demokrasiyi ve daha ilerisi olan meşrûtiyeti meşrûa ve hürriyeti şer’iyeyi her kesime anlatmalı. Bunu yaparken de, toptancılıktan uzak durarak, karşıdakine ne kadar verilebilirse kâr olarak görülmeli. Üstadımızın da, toptancılıktan uzak durduğunu, yaptığı irşat ve ikazlarından görmekteyiz. Yani, her meseledeki sağlam duruşu ile birlikte, karşıdakini azda olsa doğruya çekmeye, buda mümkün değilse zararını azaltmaya çalıştığını görmekteyiz. Çünkü yaşanılan problemlerin sebepleri çok derinlere ulaşmakta. Problem sadece, istibdatı, tahakkümü, haksızlığı yapanın gitmesi ile bitmiyor. Toplumda, yeni yeni müstebitleri çıkaran, insanların istibdata ve tahakküme olan meylinin de ortadan kaldırılması gerekiyor.

Bu günde, ehli tahkik olmayan bu insanlara ulaşmaya çalışırken, tarafgirliği gösteren ve fayda vermeyen keskin söylemler yerine, zor ve emek gerektiren tebliğ ve dâvet yolu takip edilmeli. Üstadımız, yapılan hizmetlerde bile kendini öne çıkarmaktan uzak dururken, bu gün, bu meseleleri anlatmada, çok daha fazla dikkat edilmeli. Hem de, siyasetteki muktesit mesleği korumaya ve bünyeye zarar verecek keskinliklerden uzak durmaya çalışılmalı. Bazen, daha fazlasını yapmak veya daha iyisini istemek, mevcut olana da zarar verebilir.

Okunma Sayısı: 2002
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı