"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Saadet-i Ebediyeye uyanmak

Zübeyir ERGENEKON
20 Mart 2016, Pazar
İşte bir sabah... Yeniden dirilmeyi hatırlatan bir kalkışla açıyoruz gözlerimizi. Ebedî hayatla fâni dünya arasında incecik bir çizgi var. Sabah-ı haşre benzeyen vakitlerinde uyanınca iyice inceliyor sanki bu perde.

İşte bir sabah, bir seher vakti. Kalpte bir hoşluk. Ruhumda anlatılmaz bir boşluk. Anlatılmaz bir gariplik. Acıtan bir gurbetlik. Bir bilmezlik... bilinmezlik. “Hangi âlemlerin yolcusuyum ben? Hangi durak burası?” Mahall-i maksuda ulaşmamış bir seyyahın avâreliği var üzerimde. Ne zaman bitecek yollar? Bilinmez âlemlerin esintisini hissediyorum pencereyi açmadan. Hangi ebedî ağacın yaprağı düştü gönlüme?

Bir hoş oluyor içim sabahları kalkınca. Bir boşluk, bir bilmezlik hissediyorum içimde. Acaip âlemlerin esintisi geliyor. Büyük yıkılışları görecek bu gözler. Büyük inkılâplara aday olduğumu hissediyorum. Perdeleri açmadan, lâtifelerimin perdeleri açılıyor sanki bir an. Bir lâhza, duyuyorum içimde saadet-i ebediye pırıltılarını. Bir lâhza, bir gün huzur-u İlâhiyeye çıkacağımı hatırlıyorum. Pencereyi açmadan, kâinatın en temiz havasını içimde hissediyorum. Saadet-i ebediye heyecanı çağlıyor içimde ılık ılık. Bir nesim esiyor, içimdeki fırtınaları dindiren. Bir halecan çağlıyor, saadet-i ebediyeyi hatırlatan. Melek-ül mevt gelmeden ölüyorum, ebedî âlemlerde uyanıyorum. Gölgeler kalkıyor, direkt ışıkla buluşuyorum. “İstikbalî ve uhrevî olan ef’al-i acibe-i İlâhiyeyi”1 hissediyorum uyanık lâtifelerin gözüyle…

Lâtife-i Rabbaniye mi bu, beni böyle sessizce ebedî âlemlere dâvet eden? Ebed hakikati cezb ediyor insanı. Saadet-i ebediye, saadetlerin en büyüğü. “Artık gel!” diyor sanki bu ses. “Artık gör!” diyor. Boğazım sıkılmış gibi hissediyorum bazen. Sabah-ı haşre kadar olan zamanlar uzun geliyor. Bazen de tükeniyor zaman, kayboluyorum… Ne uzun emellerim var, elemlere gark eden? Ne hayallerim var, kuvvetim yetmeyen. Ne sevdiklerim var, buluşamadığım. Ne rüyalar var, kavuşamadığım. Ne sırlar var, anlatamadığım, bir bilsen. …

Cemalin, Kemalin ve İhsanın kaynağına gitmeye ihtiyacı var, ebediyeti arzulayan ruhumuzun. Ebediyet yolculuğunu hatırlatır, sabahları uyanmak. Bir menzilden, diğer bir menzile geçmek, Sultan’ın izni olursa kolaydır. Eğer Sultan’a yakınlığın varsa, O’nun bütün memleketlerinden kolaylıkla geçersin. Saadet-i ebediyeye uyanmak, sabah uyanmak kadar kolaylaşır.

Dün aramızda, bugün âlem-i berzahta olan tanıdıklarım aklıma geliyor. Fâni dünyalarını ebedî hakikatlerle dolduran bahtiyarların nefesi ulaşıyor bazen. Çok yakın bir perde var aramızda; incecik bir perde… Ebedî âlemlerle irtibat devam ediyor her an. Seyfeddinler selâm yolluyor ötelerden. “Kavuşma yeri orası değil” diyorlar dünyamız için. Ebedî âlemdeki dostlarımız, kendilerine kavuşma iştiyakı olan dostlarını gözlüyorlar…

Uyandık. Ve gözlerimizi saadet-i ebediyeye açtık.

Bir an kadar yakın saadet-i ebediye. Bir haram nazardan kaçış kadar yakın Cennet. Ve cehennemin sıcaklığı, bir haram bakış kadar ensemizde. Ruhumuz yanar, vücudumuzdan önce… 

Ezelî ve Ebedî bir zatın emrine uygun yaşayanlar için dünya gibi hayattar bir menzildir saadet-i ebediye. Müslüman bu yüzden bu iki âleme göre yapar hesabını ve Müslümanın yaşantısında saadet-i ebediyenin eserleri görünür. Altın yüzük takmayan ve ipekli elbiseler giymeyen mü’minin hali saadet-i ebediyeyi anlatan bir ders olur nefse. Peygamber Efendimizin (asm) ebediyet yolculuğuna çıkarken kendisinden ayrılık için üzülen kızı Fatıma’ya söylediği söz kadar ibretli ve yakındır ebedi saadet mü’mine: “Kızım, artık bugünden sonra baban bir sıkıntı ve ıztırap yaşamayacaktır.”2

Yatağımızdan kalktığımız gibi, bir gün kabir yatağımızdan kalkacağız. Ve hayat-ı ebediyeye uyanacağız. Her gün açıyoruz gözlerimizi. Ve bir gün hayat-ı ebediyede açacağız.

Bir ses geliyor uzaklardan. Bir yaprak kımıldıyor uzakta. Bir dal salınıyor aheste. Bir kuş kanatlanıyor semalara hızla. Bir damla gözyaşı dökülüyor yanaktan sıcacık. Bir hasret nidası yükseliyor dilden. Bir selâm geliyor ötelerden...

Ötelerden geldik biz. Ötelerden başka bir şeyle tatmin olmamız mümkün değil.  Bu fani âlem, mesken olamaz bize. Miskinler ancak mesken sanır burayı. Hayat-ı ebediyeye uyanmadan, uyandır bizi gaflet uykusundan Ey Rahman! Fâninin fenâsından, Sen’den uzaklaştıran falan filanlarından sıkıldık artık. Kabul et ey Rahman! Haşrimizi, hesabımızı, mizanımızı ve sıratımızı kolay eyle! Gözlerimizi hayat-ı ebediyede açmadan, aç gözlerimizi ey Rahman! Aç gözlerimizi “Herkesin doğrudan doğruya kendi Hâlıkının ve Mâlikinin kim olduğunu perdesiz göreceği”3 dehşetli bir hesap gününde gözlerimizi esefle açmadan… 

Dipnotlar:

1- Sözler, sayfa 190 (yeni tanzim), YAN.
2- Tabakât, 2:312.
3- Mektubat, sayfa 223, YAN.

Okunma Sayısı: 2012
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı