"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Allah’ı “Kur’an’ın ders verdiği şekilde” tanımamız gerekiyor - Risale-i Nur’da “Allah’a İman Hakikati”nin kapsamı ve boyutları

Prof. Dr. İlyas Üzüm
17 Mayıs 2024, Cuma
Ortalama altı bin sayfalık bir hacim, yüz otuzu aşkın parça ve on dört ciltlik bir seriden oluşan Risale-i Nur, siyasi-içtimai prensipler dahil diğer konulara da yer vermekle beraber temel karakteri itibariyle “iman hakikatlerine” yoğunlaşan bir Külliyattır.

İman hakikatlerinin başında da “Allah’a iman hakikati” geliyor. Risale-i Nur Allah’a imanı sadece varlığı ve birliği ile değil, tecelli eden isim ve sıfatlarıyla tanıtıyor, atomlardan yıldızlara kadar her şeyin Onun ilim, irade ve kudretini gösterdiğini ispat ediyor. Varlıkların vücuda gelmesinde ve mevcudiyetini devam ettirmesinde sebeplerin ve tabiatın hiçbir şekilde etken olmadığını kanıtlayan Risale-i Nur, diğer iman esaslarını da öteki deliller yanında Allah’ın isim ve sıfatlarıyla temellendiriyor. Birinci Sözden Otuz Üçüncü Söze, Mektubat’tan Lem’alar’a, Şualar’dan Lahikalara kadar Risale-i Nur bütün eczalarında doğrudan veya dolaylı olarak “Allah’a iman hakikatini” işliyor. O, Allah’ı “dört küllî muarrif/tanıtıcı” olarak sıraladığı; a) kainat kitabı, b) onun tercümesi olarak Kur’an-ı Hakim, c) Kur’an’ın tebliğcisi ve açıklayıcısı olarak Hz. Muhammed (asm), d) vicdan denilen fıtrat-ı zîşuur ile delillendirip tanıtıyor.1 

Risale-i Nur’daki ısrarlı ve güçlü iman vurgusu özellikle Allah’a iman hakikatine dair yoğunlaşma kimileri tarafından “herkes Allah’a inanıyor” gerekçesiyle fazla bulunup yadırganabiliyor. Nitekim Emirdağ Lahikası’nda yer alan bir mektuptan anlaşıldığına göre müellif zamanında da bazı muterizler şöyle diyerek eleştiride bulunmuşlardır: “Herkes Allah’ı bilir. Âdi bir adam, bir veli gibi Allah’a iman eder.” Müellifin bu itiraza karşı verdiği cevap Allah’a imanın kapsamı ve boyutları açısından son derece önemli bir çerçeve çiziyor:

“Allah’ı bilmek, bütün kainata ihata eden rubûbiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî her şey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat i iman etmek; ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve ‘lâ ilâhe illallah’ kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa, ‘Bir Allah var’ deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnat etmek -haşa- hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci tanımak ve her şeyin yanında hâzır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah a iman hakikati onda yoktur.” 2

Küçük tasarruflarda bulunup maddeler halinde zikretmek gerekirse müellif burada “Allah’a iman hakikati”nin muhtevasını beşi müspet, altısı selbî yani değillemeci ifade tarzı ile on bir maddede sıralıyor: a) Allah’ı bütün kainatı kuşatan rubûbiyeti ile tanımak, b) En küçük varlıklardan en büyüklerine kadar her şeyin Onun hükmü altında bulunduğunu bilmek, c) Yine en küçük varlıklardan en büyüklerine kadar her şeyin Onun kudret ve iradesiyle gerçekleştiğine kesin olarak iman etmek, d) Bütün mülkün Ona ait olduğuna, Onun mülkünde hiçbir şeriki, ortağı olmadığına inanmak yani mülkünde fiilleri, eserleri ve icraatları ile tasarrufta bulunanın yalnız O olduğuna iman etmek, e) Kelime-i tevhidin hakikatine yani varlıklarda hiçbir şekilde uluhiyet özelliği olmayıp Allah’ın uluhiyetinin mutlaklığına inanmak.

Bundan sonra ise müellif, selbî yani değillemeci bir yaklaşım içinde şu maddelerde “Allah’a iman hakikati” olmadığını söyleyerek zıtlarına iman etmek gerektiğini paylaşıyor: a) Mülkü sebeplere isnat etmek (tam tersine; yaratılışın gerçekleşmesinde zahiren etken gibi gördüğümüz sebeplerin tesiri olmadığını kabul etmek), b) Kainatta olup biten fiilleri tabiata havale etmek (tam tersine; alemdeki bütün fiilleri yalnız ve yalnız Allah’ın fiilleri olarak görmek), c) Sebepleri merci tanımak (tam tersine; alemde sebep-sonuç ilişkisi şeklinde gördüğümüz işleyişte sebeplerin sonucun meydana gelmesinde pay sahibi olmadığına, sonucu tamamen Allah’ın yarattığına inanmak), d) Her şeyin yanında hâzır irade ve ilmini bilmemek (tam tersine, her şeyin irade ve ilmi gerektirdiğini bilip Yaratıcıyı irade ve ilim sıfatıyla hâzır olarak tanımak), e) Şiddetli emirlerini tanımamak (tam tersine; Yaratıcıyı Kur’an ve Peygamber’in (asm) sünnetleriyle bildirdiği emirlerini, hükümlerini tasdik etmek), f) Gönderdiği peygamberlerini bilmemek (tam tersine; Yaratıcıyı gönderdiği peygamberlerle tanımak, son peygamber olarak eline Kur’an vererek Hz. Muhammed’i (asm) gönderdiğine iman etmek).

Müellif bundan sonra “İnkar etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır” diyerek belirtilen kapsam ve içerikten uzak olarak “Biz de Allah’a inanıyoruz ve Onu biliyoruz” demenin inkar etmemek olduğunu ama istenilen şekilde “iman” da olmadığını dile getiriyor. Devam eden şu ifadeler ise konuyu özetleyici nitelik taşıyor: “Ona iman etmek, Kur’ân-ı Azimüşşanın ders verdiği gibi, O Hâlıkı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kainatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek; ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.”3  Bu özette Allah’a iman ile büyük günahlardan uzak durmak arasında ilişki kurulması dikkat çekici görünüyor. Kelâm ilmindeki “büyük günah işleyenlerin durumu” (mürtekib-i kebire) hakkındaki tartışmalar bir tarafa, müellif burada büyük günahları serbestçe işlemenin ve pişmanlık duyup tövbe etmemenin Allah’a imanla bağdaşmayacağını belirtiyor.

Görüldüğü gibi müellifin son cümlelerde belirttiği hususla birlikte on iki madde halinde zikrettiği  “Allah’a iman hakikati” -yine sonuç cümlesinde geçen ifade ile- “Allah’ı Kur’an’ın ders verdiği şekilde tanıma”nın özeti hükmündedir. Zira en büyük davası tevhid olan Kur’an-ı Hakim her suresinde, her ayetinde hatta işarî olarak her kelimesinde Allah’a iman hakikatini ders veriyor. Kur’an yer yüzü, gökler, ay, güneş, bulutlar, rüzgar, dağlar, denizler, bitkiler, hayvanlar ve insanlardan… söz ederek Allah’ı vücûd-ı sübhânisi ve vahdaniyeti ile birlikte başta ilmi, iradesi, kudreti, hikmeti, rahmeti olmak üzere bütün isim ve sıfatlarıyla tanıtıp takdim ediyor.4 Ayrıca -müellifin belirttiği üzere- ayetler Allah’ın hiçbir şekilde şeriki olmadığını, her şeyin Onun kabza-i tasarrufunda bulunduğunu, bizim sebep veya tabiat diye andığımız şeylerin eşyanın yaratılmasında hiçbir role sahip olmadığını, yerin ve göklerin yaratılmasından insanlara sima verilmesine kadar büyük-küçük her şeyin Onun mutlak irade ve kudretiyle gerçekleştiğini ders veriyor.5 

Kur’an açısından “Allah’a iman hakikati”nin açılımları bu merkezde iken çoğu defa -yine müellifin dikkat çektiği üzere- “Allah’ı inkar etmemek” ile “Allah’a iman etmek” aynılaştırılmış, “Ben Allah’a inanıyorum” diyenlerin “Allah’a iman ettikleri” kabul edilmiştir (Halbuki Kur’an müşriklerin de gökleri ve yeri yaratanın Allah olduğunu itiraf ettiklerini ama bunun yetmeyeceğini [Zümer 39/38] çok açık olarak haber veriyor). Bu bakımdan dünyada ve Türkiye’de Allah’a iman ettiğini söyleyenlerin oranı yüksek çıkıyor. Mesela bir araştırmada, Amerika’da yaşayanlara “Allah’a inanıyor musunuz?” diye sorulduğunda %80’inin Allah’a inandığını söylediği, “Kitab-ı Mukaddes’te tasvir edildiği şekilde Allah’a inanıyor musunuz?” dendiğinde bu oranın %56’ye gerilediği tespit olunmuştur. 6 Türkiye’de yapılan kısmen eski bir araştırmada toplumun %98.7’si Allah’a inandığını belirtmiş, ama aynı çalışmada Allah’ın şiddetli emirleri olarak zikrolunan ibadetleri yerine getirme oranına bakıldığında bunun çok gerilere düştüğü görülmüştür.7  Ülkemizde yapılan geniş kapsamlı bir çalışmada “Allah’ın var olduğunu biliyorum ve bu konuda hiçbir şüphem yok” diyenlerin oranı %85.7; “Şüphelerim var” diyenlerin oranı %8.6; “İnancım yok” diyenlerin oranı ise %1.5 olarak kaydedilmiştir. Diğer taraftan aynı çalışmada -müellifin ifadesiyle Allah’ın çok şiddetli emirlerinden- mesela namaz kılma nispeti bu oranın takribi olarak yarısına inmiştir. 8 Yine geçen yıl yapılan bir araştırmada Türkiye’de Allah’ inandığını söyleyenlerin nispeti %86.3 oranında gerçekleşmişken (deistler %3.2; ateistler %2.7), aynı çalışmada mesela farz olan dinî pratiklerden namazı düzenli olarak kılma oranı % 39.7, yine mesela haramlığı kuvvetle vurgulanan evlilik öncesi fiziki beraberliğe (zina) olumlu bakanların oranı %15 gibi azımsanamayacak nispette tespit olunmuştur. 9 Dolayısıyla Allah’a inandığını söyleyenlerin oranı yüksek çıktığı halde diğer iman esaslarını benimseme, ilahî emirleri tanıma gibi Allah’a iman hakikati ile bağlantılı hususlarda bu oranlar gerilerde seyretmektedir.

Öte yandan, belki kendimizden veya çevremizden yola çıkarak baktığımızda zaman zaman sebeplere tesir veren dil kullanabildiğimizi, “her şeyde Allah’ın irade ve kudretini hâzır görme” noktasında zaaf sergileyebildiğimizi, Allah’ın şiddetli emirlerine karşı ihmal, gaflet veya duyarsızlık içinde olabildiğimizi görebiliyoruz. Dolayısıyla “Allah’a iman hakikatini” Kur’an’ın ders verdiği şekilde tasdik edip yaşamaya devamlı olarak muhtaç bulunduğumuzu fark ediyoruz. İşte Risale-i Nur hem diğer iman hakikatlerini hem Allah’a iman hakikatini sürekli olarak Kur’an’ın ders verdiği şekilde önümüze koyarak bu ihtiyacımız karşılıyor. 

Sonuç olarak Risale-i Nur’un “Allah’a iman hakikati”ni merkeze alması, hemen hemen her eczasında Onun isim ve sıfatlarına dikkat çekmesi hem bizim ihtiyacımızla hem de Kur’an’ın ana mesajıyla örtüşen bir nitelik taşıyor, diye anlaşılıyor.

Dipnotlar:

1-   Bk. Said Nursi, Mesnevi Nuriye (İstanbul 2020, YAN), s. 219 vd. 

2-  Said Nursi, Emirdağ Lahikası (İstanbul 2020, YAN), s. 176 (Mektup no: 150).

3- A.g.e., s. 177.

4- Kur’an indeksi çalışmalarında Allah’a iman, Allah’a şirk koşmaktan sakındırma, Allah’ın birliği, Allah’ın iradesi, Allah’ın kudreti, Allah’ın rahmeti, Allah’ın hikmeti, Allah’ın kelâm sıfatı, Allah’ın lütfu… gibi uluhiyete it birçok başlık altında onlarca ayet sıralanmaktadır. Örnek olarak bk. Kur’an-ı Kerim Meâli (Ankara 2007), Alfabetik İndeks, s. 13-17.

5- Mesela bk. Teğabun 64/3.

6- www.pewresearch.org (Erişim tarihi: 11. 06. 2024)

7- Bk. Türkiye’de Dinî hayat Araştırması, Ankara 2014, s. 11 vd.; s. 41 vd. 

8- Zübeyir Nişancı, Sayılarla Türkiye’de İnanç ve Dindarlık, İstanbul 2023, s. 29, 43.

9- Hatem Efe-Abdullah Yargı, “Türkiye’de Dindarlık Algısı” (Sabancı Ü.), İstanbul 2023, s. 12; 54, 73.

Okunma Sayısı: 1603
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı