"Gerçekten" haber verir 11 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Peygamberlerden biri, halkıyla beraber Allah’tan yağmur dilemeye çıkmışlardı. Peygamber, o anda bir karıncanın duâ eder tarzda ön ayaklarını göğe doğru kaldırdığını gördü, şöyle dedi: "Dönünüz! Çünkü bu karınca sebebiyle sizin isteğiniz yerine gelmiştir."

Câmiü's-Sağîr, No: 2050

11.01.2009


Küre-i arzın bu yangınında istirahat-ı ruhunu muhafaza edenler

Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın.

Karşınızda ittihat etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin. “El-hubbu fillah ve’l-buğzu fillah” (Allah için sevmek, Allah için buğz etmek - Buharî, Îmân: 1.) düstur-u Rahmanî yerine (el-iyazü billâh) “El-hubbu fi’s-siyaseti ve’l-buğzu li’s-siyaseti” (Siyaset için sevmek, siyaset için buğz etmek) düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen şerik eylemesin.

Evet, bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı.

Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen mûsibetten hissedardır, azap çekiyor, perişandır. Bilhassa ehl-i dalâlet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlâhiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhâniyeden habersiz olduğundan, nev-î beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle, kendi eleminden başka nev-î beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azap çekiyor. Çünkü, lüzumsuz ve mâlâyâni bir sûrette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hadisatına merakla dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek cihetinde, “Zarara razı olana şefkat edilmez” mânâsındaki “Er-razî bi’z-zarari lâ yunzeru lehû” kâide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyakatını kendilerinden selb etmişler. Onlara acınmayacak ve şefkat edilmez. Ve lüzumsuz başlarına belâ getirirler.

Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risâle-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir.

Çünkü bunlar, Risâle-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, her şeyde rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü görüp her şeyde kemal-i hikmetini, cemâl-i adaletini müşahede ettiklerinden, kemal-i teslimiyet ve rızayla, rububiyet-i İlâhiyenin icraatından olan mûsibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlâhiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azap çeksinler.

İşte buna binâen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, hadsiz tecrübeleriyle, Risâle-i Nur’un imanî ve Kur’ânî derslerinde bulabilirler ve buluyorlar.

Kastamonu Lâhikası, s. 88-89, (yeni tanzim, s. 164)

Lügatçe:

tefrika: Ayrılık, bölünme.

ittihat: Birlik, birleşme.

dalâlet: Hak ve hakikatten, dinden sapma, ayrılma.

fırka: Grup, parti, topluluk.

düstur-u Rahmanî: Allah’ın Rahmanî düsturu.

el-iyazü billâh: Allah’a sığınırız, Allah korusun.

düstur-u şeytanî: Şeytana ait prensipler, kaideler.

elhannâs: Sinsî şeytan.

şerik: Ortak.

ifsad: Bozma, fesada verme.

selâmet-i kalb: Kalbin korku ve kötülüklerden kurtulması.

istirahat-i ruh: Ruh istirahatı.

küre-i arz: Dünya.

ehl-i dalâlet: Doğru ve hak yoldan sapanlar.

ehl-i gaflet: Gaflete dalanlar, Allah’a ve emirlerine aldırış etmeyenler.

rahmet-i umumiye-i İlâhiye: Allah’ın umumi rahmeti.

hikmet-i tamme-i Sübhâniye: Kusursuz ve noksansız olan Allah’ın her şeyi bir maksat ve gayeyle yaratmış olması.

nev-î beşer: İnsanoğlu.

rikkat-i cinsiye: Cinsî şefkat, insanın kendi cinsinden olana acıması.

mâlâyâni: Boş, mânâsız.

elzem: Çok lüzumlu, en lüzumlu.

selb: İptal etme. Kaldırma, giderme.

ehl-i tevekkül ve rıza: Allah’a tevekkül edip; bağlanıp kadere razı olanlar.

iman-ı tahkikî: Tahkiki iman, imana dair bütün meseleleri inceleyip delil ve bürhan ile inanma.

hayat-ı uhreviye: Ahiret hayatı.

11.01.2009


Medeniyet fıtrîdir

“Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil. Çünkü insanın fıtratı medenîdir. Ebnâ-i cinsini mülâhazaya mecburdur. Hayat-ı ictimâiye ile hayat-ı şahsiyesi devam edebilir.”1

Kâinattaki bütün varlıklar arasında bir kardeşlik söz konusudur. İnsan bu âlemin en şerefli mahlûku olması hasebiyle diğer varlıkların en akıllısı, en saygını, en değerlisi ve en büyük kardeşidir.

Kâinattaki kardeşliği, yardımlaşma ve birbirini tamamlama, birbirine destek olma şeklinde görüyoruz. Yıldızların seyri, dünyamızın dönüşü, mevsimlerin oluşumu, hava olaylarının meydana gelmesi, canlıların hayatlarını devam ettirebilmesi hep bu büyük dayanışma ve yardımlaşma ile gerçekleşiyor.

Sosyal hayatın devam etmesi de, insanlar arasında yardımlaşma, dayanışma, şefkat, merhamet, adalet gibi insanî hallere bağlıdır. Fıtrî olan ve insan olmanın gerektirdiği de budur. Kâinattaki medeniyet kurallarına uymayan insan, kâinatın en şereflisi ve varlıkların ağabeyi iken; en âdî, en zararlı, en rezil ve ahlâksız bir düşmanı olarak devam eden bütün düzeni karıştırıp yeryüzünü kana bulayabiliyor.

İnsanın fıtratıyla medeniyetperver olduğunu söyleyen Bediüzzaman Hazretleri de, “Menfaat-i şahsiyesine hasr-ı nazar eden insanlıktan çıkar, cânî bir hayvan olur”2 diyor. Başkalarının hakkını, huzurunu ve güvenliğini düşünmeyerek sırf kendi nefsini ve menfaatlerini düşünerek hırsızcasına saldıran, gasbeden, katleden, insan olamayacağı gibi sıradan bir hayvan da olamaz, cani bir hayvan derecesine hatta esfel-i sâfilin dediğimiz hayvandan da aşağı bir duruma düşebiliyor. Bugün Filistin’e saldıran İsrail’in düştüğü durum da budur. Üstadımızın “sinek düşmanlığını bırak” diye şiddetle ikaz ederek sinek öldürmeyi bile düşmanlık saydığı ve en küçük canlının dahi yaşama hakkının sonlandırılamayacağını anlatan yüksek ahlâkı nerede; bombalarla bebeklerin hayatına son veren, medeniyetten yoksun bebek düşmanı câniler nerede…

Dünyanın bir kasaba haline geldiği 21. yüzyılda, böyle vahşet ve zulümlerin yaşanması, toplumlarda ahlâksızlıkların ve yozlaşmanın baş göstermesi fıtratın gerektirdiği medeniyete uymamaktan kaynaklanmaktadır. Fıtratı bozulan insan, dünyanın düzenini bozduğu gibi, insanlığın huzurunu da ortadan kaldırmaktadır.

Burada insanı hayrette bırakan bir durum daha var ki, çağın ulaştığı medeniyet seviyesini sorgulamayı gerektiriyor. Kendilerine medeni diyen, demokrasi ve insan hakları gibi değerleri dillerinden düşürmeyen milletler, bu vahşet karşısında duyarsız kalabiliyorlar. Bebeklerin bombalarla parçalanan küçük bedenleri televizyonlarda teşhir edilirken, sözde medenî milletler sadece seyrediyorlar. Fıtratlarında olması gereken vicdan, merhamet, yardımlaşma, dayanışma gibi duygular dumura uğramış durumda. Yani onların da fıtratları bozulmuş ki, vahşet karşısında sessiz ve hissiz kalabiliyorlar.

İslâm medeniyetine sahip olan milletlerin yüksek medenî vasıfları, tarihin şeref levhalarında yüz yıllardır parlamaktadır. Müslümanlar, her zaman ezilen, haksızlığa ve zulme uğrayan zayıf milletlere yardımcı olmuşlardır. İspanya’dan kovulan, Almanya’dan kaçan Yahudileri Osmanlılar himaye etmiş, onların can ve mal güvenliğini sağlamıştı. Çünkü Osmanlının fıtratı medenî idi. Bugün ise, kendilerini medenî zanneden bedbahtlar, zayıfları ezmekten, kan döküp can almaktan zevk alıyorlar.

Onlara medenî demek, medeniyete yapılan bir iftiradır. Hakikî medeniyet, İslâm’ın esaslarında, Kur’ân’ın hükümlerinde ve Müslümanların kalp ve gönüllerindedir. Çünkü her insan İslâm fıtratı üzerine yaratılmıştır.

Dipnotlar:

1- Hutbe-i Şamiye, Hz. Ali’den (r.a) iktibas (Emsâl-i Hz. Ali, s. 30).

2- Hutbe-i Şamiye.

MEHTAP YILDIRIM

11.01.2009


Filistin nelere kadir

Hepimizin içini dağlayan bir zulüm var Filistin’de. Yaşasın yaşamasın bütün Müslümanların; inansın inanmasın bütün insanların içini acıtan bir zulüm…

İnsan olan herkesin yüreğinde bir acı oluşturan bir işgal, bir savaş, bir soykırım… Adı ne olursa olsun İsrail’in kanlı yüzünü gösteren en açık gerçek. Sadece İslâmiyet’e değil insâniyete de düşman oluşunun belgesidir yaşananlar. Asker, sivil demeden Filistinlilere yaşattıkları sadece tarihin sayfalarında kalmaz, İnşaallah en acı sûrette kendi acılarını yaşarlar. İnanın içimden daha acı bedduâlar geçiyor. Fakat Mahkeme-i Kübra’da bütün bunların karşılığının olacağını bildiğim için ferahlıyorum. Cehennem lüzumsuz değil; işte böyle zâlimleri bekliyor.

“Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya rûhen, ya aklen, ya bedenen gelen musîbetten hissedarlıktan azap çekiyor, perişandır. Bilhassa ehl-i dalâlet ve ehl-i gaflet, merhamet-i umûmiye-i İlâhiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhaniyeden habersiz olduğundan, rikkat-i cinsiye sebebiyle nev-î beşerle alâkadar olduğundan, kendi eleminden başka nev-î beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleri ile dahi müteellim olup azap çekiyor.”

Evet İlâhî Rahmet ve Hikmet, olanların bir sebebi olduğunu ve neticesi olacağını bize hatırlatıyor. Fakat insan yine de üzülüyor…

Dünya kamuoyu her ne kadar yetersiz olsa da tepkisini ortaya koyuyor. Diplomasi bir şekilde işliyor. Fakat İsrail yine bildiğini okumaya devam ediyor. Bütün bunlar İsrail’e sözle bir şeyler dikte etmenin mümkün olmadığını gösteriyor.

“Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için, her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeye müstehak olmuşlar.”

Yani Yahudi milleti hayatta sürekli kalacak gibi mal, mülk biriktirme, ticareti ilerletme noktasında ifrat ediyor. Her ne ticareti olursa olsun bir şekilde içindeler. İşte onları can damarlarından vurmak gerekiyor. Yaptıkları veya yapacakları ticaret antlaşmalarını, mal alım satımlarını durdurarak veya iptal ederek onlara karşı en keskin silâh kullanılabilir. Hani nefsin açlıkla imtihanı, onu en tesirli terbiye metodu olduğu gibi; sanki Yahudi milleti de nev-î beşerde nefs-i emmâreyi temsil ediyor...

Filistin’de olanlar tarihe kanlı bir sayfa olarak geçecek. Yahudi milleti yine lânetle anılacak… Haşirde, Mahkeme-i Kübrâ’da bütün yaptıkları zulümler onların önlerine gelecek ve Cehennem çukurunu boylayacaklar.

Bütün İslâm âleminin darmadağın bir şekilde olayların dışında kalması da içler acısı. Düşünün bir de bu zulüm Müslüman devletlerin çevrelediği bir coğrafyada 4,5 milyon nüfusa sahip bir devlet tarafından yapılıyor.

Bizler olayların hikmet yönünü bilmiyoruz. Sadece zâhire bakan yönüyle hâdiseleri değerlendirebiliyoruz. Bir İslâm coğrafyasında bütün bu olanların elbette bize bakan yönleri de olmalı diye düşünüyorum. İnşaallah bütün bu olanlar bir tesbihin taneleri gibi dağılan Müslüman devletleri bir araya getirmeye vesile olur. İttihad-ı İslâm’ın bu yüzyıldaki tecellîsinin güzel bir sûrette ortaya çıkmasını rahmet-i İlâhiyeden diliyoruz. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabahın olacağı gibi…

Yine de şunu söylemeden geçemeyeceğim. Üstadın da şerh düştüğü gibi “beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa”… Şu bir gerçek ki duânın vakti bitmedi, çünkü zulüm devam ediyor. Öyleyse insaniyetin ve İslâmiyet’in gereği olarak duâ edelim. Üzerimize düşeni yapalım, tepkimizi gösterelim. En azından kalben buğzedelim ve rahmet-i İlâhiyeden olanların bir an önce bitmesini isteyelim.

HALİL İBRAHİM AKAY

11.01.2009


Gazze'de çocuk olmak

Ben Gazze’de bir çocuğum,

Kendi kanıyla yıkanan.

Kefensiz, derdest edilip gömülen

Anadan üryan.

Ben Gazze’de bir çocuğum,

Kurtarmak isteyenlerin alamadığı.

Babamın duvar diplerinde bana siper olduğu,

Ben Gazze’de bir çocuğum.

Eli tetikte bir avcının ıskalamadığı.

Ben Gazze’de bir çocuğum,

Okul yolunda mırıldanırken vurulup düşen

Dün hep birlikte barış şiirleri söylerken

Ben Gazze’de bir çocuğum

Bugün üstüne akbabalar üşüşen

Ben Gazze’de bir çocuğum

Yanımda iki kardeşim, cansız uzanmış

Bembeyazdı yakalığım

Ben Gazze’de bir çocuğum

Şimdi kızıla boyanmış

Ben Gazze’de bir çocuğum

Bir çocuğun kefeni kadar temiz,

Bir çocuğun kefeni kadar safım

Ben Gazze’de bir çocuğum

Dünyanın görmediği fotoğrafım

Ben Gazze’de bir çocuğum

Önlüğümden kan damlıyor

Ha aktı ha akacak

İnce ince elif elif süzülüyor yanağımdan

Yüzüm ne kadar soğuksa yüreğim o kadar sıcak

Ben Gazze’de bir çocuğum

Bir şehadet türküsü çıkıyor dudağımdan.

M. Bülent Özçelık

11.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır