"Gerçekten" haber verir 27 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Darbeciler ölmez!

Kutuplaşma, Ergenekon konusunu da kapsama alanına aldı. Kutuplaşmayı, Ak Partisi eğilimli yurttaşlarımızın büyük çoğunluğunun Ergenekon davasında darbecilerin yargıladığına, iktidar karşıtlarının ise Ergenekon davasının muhalifleri korkutmak, ya da cumhuriyetle hesaplaşmak amacıyla planlandığına inanması olarak tanımlıyorum. Bu ikisi dışındakilerin sayısı giderek azalmaktadır.

Ergenekon davasıyla iktidarın muhalifleri korkutmak istediği kanısında olanlar, bence iki önemli hata içindeler:

Birincisi, bu soruşturmayı iktidarın planlayıp yürüttüğü iddiası bütünüyle bilgisizlik veya hayale dayanmaktadır. Bir soruşturma ve davanın, iktidar partisinin planlamasını olası görmüyorum.

İkincisi, bu iddia ülkemizde darbe isteyen, hazırlık içinde bulunanlar olmadığı kabulüne dayanmaktadır. Oysa 1950 sonrasından günümüze kadar, her zaman “Darbeciler”in bulunduğunu herkes bilmektedir. Kutuplaşma nedeniyle bugün, darbecilerin yanında olmakla, iktidara

karşı olmak bir birine karıştı; karışıklık nedeniyle bazıları şaşkınlığa düştüler. Şaşkınlık, bu ülkenin yetiştirdiği en iyi ilim adamlarından birine bile; “darbe oldu mu olmadı mı? Oturmuş konuşmuş da olabilirler, suç mu bunu konuşmuş olmak” dedirtebilecek düzeydedir!

Bu duruma ben hiç yabancım değilim, 50’li yıllardan beri darbecilerin çeşitlisini gördüm, darbecilerle tanıştım, dostlarım arasından “darbeye yazılanlar” da oldu.

1950 sonrasında ordu içinde darbe planlayanlar vardı; bunlarla siyasal ilişki içine giren, bunlara yardımcı olan sivillerin de bulunduğu bilinmektedir.

Benim izlediğim 1960 sonrası darbecilerinin en ilginci, 27 Mayıs müdahalesi sonrasındaki “14’ler” dir. Bunlar Türkeş’in liderliğinde, üyesi bulundukları Milli Birlik Komitesi (MBK)’nin bazı hedeflere varıncaya kadar (!) seçimlere gitmemesini istiyorlar ve ellerindeki iktidar gücünü özgürlükleri de sınırlayarak sürdürmeyi planlıyorlardı.

14’ler, hem darbeyle alınan iktidara ortaktılar, hem de o iktidara karşı darbe planlıyorlardı. O günün iktidarı MBK içindeki gurubu yurt dışına göndererek darbeyi önledi ve seçimlere gidilebildi.

Seçim sonrasında ortaya çıkan yeni darbeciler, yurt dışındaki 14’lerle dirsek temasını sürdürerek, Meclisi feshetmeye çalıştılar. Basının bir kısmı darbecilere yardımcı oldu; bugün tuhaf görülebilir, bunların iktidar partisinin (CHP’nin) içinden destekçileri de vardı.

İktidar Partisi lideri İnönü’yü zayıflatmak için olmadık işbirlikleri kuruldu, darbeciler iki başarısız girişimde bulundular. Sonuçta 1960’ta yıkılan Demokrat Partinin devamı sayılan AP’nin yüzde 53’e yakın oyla iktidar olduğu 1965 seçimlerine gidilebildi.

1965 sonrasında, aynı darbeciler ve devamı 1971’e kadar çabaladı.

Sonra 1980, 1994 sonrası, 2002 sonrası .... Sürüp geliyor.

Benim neslim, 2000’li yılların başına kadar darbecilerle içli dışlı yaşadı. Hem darbe militanı hem il başkanı adayı, hem darbe yardakçısı hem milletvekili, hem darbe yandaşı hem merkez yönetim kurulu üyesi tanıdım.

Darbe yandaşlarını, militanlarını ve yardakçılarını bugün de görüyoruz. halkımız, İktidar liderinin gelişmelerdeki sorumluluğunu bilir ama, maceracılara da fırsat vermez!

Tarhan Erdem

Radikal, 26.1.2009

27.01.2009


Maksat 1955’e takılmak değil, ama

6-7 Eylül 1955 olayları yakın tarihimizin en utanç verici sahifelerinden biri; bu olaylar, utanç verici olaylar arasında tek de değil ama kimse bundan alınganlık göstermesin zira, dünkü yazımda da belirttiğim gibi, her ülkede böyle büyük ayıplar var, bizde de var.

Amaç zaten aradan geçen 54 sene sonra bir kez daha o günleri tartışmak da değil.

Ancak, bizim ülkemizin tarihinde büyük ayıplar barındıran başka ülkelere oranla farkı, kendi ayıplarıyla yüzleşmede, bunlarla hukuken ve daha da önemlisi kurumsal olarak hesaplaşmada büyük zafiyet göstermesi.

(...)

Geçtiğimiz aylarda Özel Harp Dairesi’nde önemli görevler üstlenmiş emekli paşa Sayın Sabri Yirmibeşoğlu bir gazeteciye verdiği mülakatta 6-7 Eylül olaylarının ‘muhteşem’ bir Özel Harp Dairesi operasyonu olduğunu birinci elden ifade etmiş idi.

Yine geçenlerde çok üst düzey görevler yapmış emekli bir MİT görevlisi, o tarihlerde olayların içinde yaşı itibariyle olmasa dahi, 6-7 Eylül olaylarının bir Özel Harp Dairesi operasyonu olduğunu ifade etti; şükür ki, söz konusu emekli MİT elemanı bu iğrenç olaylar için ‘muhteşem’ ifadesini kullanmadı.

6-7 olayları İstanbul’da Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atılması ile başlamış idi; bu bombayı atan kişinin yıllar sonra, daha çok eskimedi, Orta Anadolu’da bir kentin valiliğinden emekli olduğunu konuyla ilgili herkes biliyor.

Aynı olayların gelişmesinde önemli bir rolü olan bir kişi bugün hala çok önemli bir gazetede köşe yazarı ve kendine sosyal demokrat diyen bir partide senelerce siyaset yapmış biri.

Yazının başında belirttiğim gibi amacım 54 sene sonra bu olayları, faillerini sanık sandalyesine oturtmak değil; Ergenekon meselesiyle ortaya dökülen, aslında hepimizin senelerdir bildiği bazı olayların aynı kurumsal yapı tarafından işlenmiş ve bu durumun çok yakın tarihe kadar sürmüş olması, bunların hala üzerine makul bir devlet mutabakatıyla gidilemiyor olması Türkiye’yi geçmişinde benzer ayıplar taşıyan ülkelerden ayıran t emel fark.

1955’den 22 sene sonra, 1 Mayıs 1977’de yine Taksim civarında, herkesin gözü önünde yaşanan, elliden fazla yurttaşımızın ölümüne neden olan facianın bir tek sorumlusunun dahi ele geçirilememiş olması bir raslantı mıdır?

77’den yaklaşık 15 sene sonra Türkiye’yi sarsan Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerinin hálá karanlıkta kalması polisin, MİT’in ya da jandarmanın yetersizliğine bağlanabilir mi?

Ergenekon davasının kilit konusu olduğuna dair kuşku taşımayan Danıştay cinayetinin aynen 6-7 Eylül olayları, Uğur Mumcu cinayeti gibi toplumun bir kesimini nasıl mobilize ettiğini görmemek, hatırlamamak mümkün mü?

(...)

Sözde merkez medyanın o olayları, 6-7 Eylül’ü yaşamış bazı yazarlarının yorumlarına da burada değinmemek mümkün değil; adeta sözleşmiş gibi hepsi de olaylarda ‘dozun kaçırıldığını’ ifade ediyorlar, sanki provokasyonun, insanları iğrenç amaçlar için sokağa dökmenin makul bir dozu olabilirmiş gibi.

Eser Karakaş / Star, 26.1.2009

27.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır