10 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Sağlık

Acıyı göle bırakmak

intli yaşlı bir usta, çırağının her şeyden sürekli şikâyet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.

Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.

“Tadı nasıl?” diye soran yaşlı adama öfkeyle “Acı “ diye cevap verdi.

Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi.

Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken usta aynı soruyu sordu:

“Tadı nasıl?”

“Ferahlatıcı” diye cevap verdi genç çırak.

“Tuzun tadını aldın mı?” diye soran yaşlı adamı, “Hayır” diye cevapladı çırağı.

Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: “Hayattaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.”

Hayat hiçbir zaman ve hiçbir kimse için düz bir yol olmamıştır. Önüne çıkan her bir tümsekte hayata dair algılaman da değişir. Bütün kalıplarını tekrar oluşturursun. Hayat, işte budur dediğin her cümlede, atladığın her tümsekte değişir. Geldiğin her yaş dilimi kendine ve yaşadıklarına başka bir pencereden bakmayı öğretir. Büyümek denen şey de bu olmalı sanırım...

Ve bu süreç bize verilen yaşama süresi boyunca devam eder gider. Tam da anladığını ve çözdüğünü düşündüğün zaman, yeni bir soru tarzıyla karşılaşırsın. Hayatına belli zamanlarda giren her şey ve herkes senin büyümen, anlaman ve daha da özgürleşmen için birer görevlidir. Görevlerini yapar ve kendileri de fark etmeden çekip giderler hayatımızdan. O, hiçbir şeyi döküntü olsun diye yaratmaz. Karşılaştığımız, sevdiğimiz, öfkelendiğimiz, aradığımız ve bulduğumuz her şey belki de yaşayacağımız diğer şeylerin alt yapısını oluştururlar. Çoğu zaman da “niye ben bunu yaşadım ki?” diye sorarız ve anlayamayız neler olduğunu... Bize kalan onları nasıl karşıladığımız ve nasıl uğurladığımızdır aslında. Her gelen, bir misafir niyetiyle gelir, görevini yapar ve gider. Aşırı sahiplenmek, tutkuyla bağlanmak, onsuz yapamayacağımızı düşünmek hayatı zorlaştırır yüreğimize. Sürekli şikâyet etmek ve sızlanmak da sadece zaman kaybettirir insana...

“Neden hep aynı şeyleri yaşıyorum, niye hep aynısı oluyor, niye ben, bunu hiç hak etmedim ki” diye ne kadar çok söyleniriz aslında....

Şifreyi çözemedikten ve anlamadıktan sonra aynı soruların sorulmasından daha tabiî ne olabilir ki...

Bardak olup daracık bir alanda boğulmak ve hayatı sadece oradaki acıdan ibaret saymak insanın yüreğini tüketir. Oysaki yaşadığımız acıyla ilgili bakış açımızı genişletirsek, hem daha az canımız acır, hem de oradan çıkmak daha kolay olur. İlk düşüşte oradan çıkmak yıllarımızı alırken, sonrakilerde ya bilerek düşeriz, ya da yanından geçip gideriz. En azından diplerden çıkmak yıllarımızı almaz ve daha kısa sürer. Hissettiğimiz duygu, çoğu zaman olayın kendi gerçekliğinden daha yoğun yaşanır. İçimizde farklı anlamlar yükleriz yaşadıklarımıza, hayatın sonu gibi gelir her gelen... Öylesine yanar ki içimiz, hep orada, o acıyla kalacağımızı ve bundan hiç kurtulamayacağımızı zannederiz. Her gelenin iyi niyetle verildiğini unutup, korunma psikolojisi ile sürekli savunma ve şikâyetle karşılarız onları. Sızlandıkça da büyür, kocaman olur. Kendi elimizle büyüttüğümüz, kendi kalbimize öyle ağır gelir ki, nefes bile alamaz oluruz.

Zihnimizde, büyürken kalıplandığımız otomatik olumsuz cümlelerin yerine, daha olumlularını koyduğumuzda olayın seyri birdenbire değişir. Hiçbir şey değişmese de, yüreğin sakinleşir, huzur bulur.

Çoğu zaman olaylar değildir canımızı acıtan... Onu nasıl algıladığımız ve nasıl yorumladığımızdır aslında... İçimizdeki sıkıntıyı bardağa değil de, büyük bir göle bırakırsak eğer, yüreğimiz hafifler, yüklerinden kurtulur ve yaşamak için daha çok enerji kalır kendimize ve sevdiklerimize...

BANU YAŞAR / Psikolog&Psikoter

10.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Başlıklar

  “Depresyon” dünyayı tehdit ediyor

  GÖZ TEMBELLİĞİ çocuklarda daha fazla

  Sıvı temizlik maddeleri çok tehlikeli

  Dayak yiyen çocuklarda ruhî gelişim yavaşlıyor

  Acıyı göle bırakmak

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.