"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Kadınlar yuvalarına dönmeli”

Abdurrahman AYDIN
09 Mart 2015, Pazartesi
(8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle)

Bizleri tek bir cinsiyet olarak yaratıp da yalnız bırakmayan, erkek ve kadın şeklinde, iki ayrı cins halinde yaratan Hâlık-ı Rahîme hamd olsun.

O sadece insanı değil “her şeyi çift yaratmıştır”.1 Bu, bir bakıma Allah’dan başka her şeyin, tek başına tam değil, noksan olduğu anlamına gelir. İnsan da böyledir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (asm): “Kadınlar, bir bütünün yarım parçası olan erkeklerin, diğer yarım parçasıdırlar” buyurarak2 kadın ve erkek konusunda da üstünlükten veya eşitlikten değil, tamamlamaktan söz etmiştir. Nasıl ki, “Vida somuna eşit midir, hangisi daha üstündür” diye tartışılamazsa, erkek ve kadın arasında da eşitliğin tartışılması yerine, görev ve sorumlulukların tartışılması gerekmektedir. Zaten erkek mi, kız mı olacağına insan kendisi karar vermiş ve tercih etmiş olmadığından bununla övünmesi, karşı cinsi küçümsemesi mümkün değildir.

***

İnsanlar dünyaya bir anneden doğarak gelirler. Erkek olsun, kız olsun, hepsi kadınların kucağında büyürler. İlk ve en temel terbiyeyi de, ya bir anne veya nine, yahut bir dadı, ama çoğu kez bir kadın eliyle alırlar. Dolayısıyla toplumların “gerçek mühendisleri” kadınlardır.

Müslüman toplumlarda kadınlar, aile içindeki görevlerinin yanı sıra, duygusal dikkatlerinin de bir başarısı olarak doğum, nişan, düğün, sünnet, ölüm, geçmiş olsun, hayırlı olsun ziyaretleri gibi birçok dinî veya sosyal faaliyetlerde, komşu, akraba ve diğer ailelerle ilişkilerde belirleyici ve koordine edici bir görev üstlenmişlerdir. Onlar “Müdîr-i Dâhilîdirler” ve toplumdaki bu rollerini en etkili şekilde aile kurumu üzerinden ifa ederler.

Madem toplumun çekirdeği ailedir. Ve madem aileyi “dişi kuşun yapması” fıtratın bir gereğidir. O halde bir kadının, aile içindeki bu vazgeçilemez fıtrî rollerinden tavizler vererek, hanımlık, annelik gibi aslî görevlerini aksatma pahasına toplum içinde başka roller edinme yarışına girmesi ne kadar doğrudur? Bir koltukta iki karpuz ne kadar taşınabilir? Bir süreliğine taşımak mümkün olsa bile illa biri düşecek ve evlerimiz “yuva” olmaktan çıkıp “otele” dönüşecektir.

Hayatta hangi işe el atmışsak bu tercihimiz, bir başka önemli şeyi terk etmek zorunda kalmakla sonuçlanmış değil midir?

Ne kadar ilginçtir ki, İslâm, hangi durumda olursa olsun, hiçbir kadına nafaka, yani kendisi dâhil, birilerinin geçimini temin etme sorumluğunu yüklememiştir. Şayet nafaka ile mükellef tutulacak erkek akraba da kalmamışsa bu görev yine kadına verilmemiş, devlete yüklenmiştir. Hatta bebeğin nafakası süt olduğundan, Hanefî Mezhebinde bebeğini emzirmesi için anneyi zorlamak bile, hukûken mümkün görülmemiştir. Peygamber Efendimiz (asm), kız çocukları para kazanmayınca yük olur gibi bir düşünceyi reddetmek üzere “Kızların babasının rızkına bereket düşer” buyurmuştur.3

Yüce Rabbimiz, “Ev Hanımlığı”nı kariyerden saymayanlara da, cenneti sadece annelerin ayakları altına sererek4 kendi katındaki en yüksek kariyerin de ne olduğunu göstermiştir.

Demek yüce dinimiz, kadının aile içindeki görevini, yapabileceği diğer başka görevlerden üstün tutmuş, getirdiği düzenle onu evinden uzaklaşmaya mecbur bırakacak işleri, onun zayıf omuzlarından kaldırmayı hedeflemiştir.

İşte toplumların aile sayesinde, ailenin de fedakâr hanımlar ve anneler sayesinde korunduğunu fark eden sözde Toplum Mühendisleri, karşılarında en büyük rakip olarak aile kalesini bekleyen bu şefkat kahramanlarını gördüklerinden, onların bu ulvî görevini önce “Ev hapsindeler” diye aşağılamış, sonra da “kadının özgürleştirilmesi, kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde durabilmesi, sosyal ve ekonomik hayata daha fazla katkı sunabilmesi” gibi parlak sloganlarla karargâhtaki nöbet yerlerinden onları uzaklaştırmıştır. Medya arşivleri incelenirse, tâ Tanzimattan bu yana son bir yüzyılı aşkındır bu telkinlerin yapıldığı görülecektir.

İlâhî vahye kulağını tıkayıp sadece aklına güvenenler, insanlığın tarihî tecrübesini bile dikkate almayanlar, kadının fıtratına uymayan yeni rollerle, güya “modern bir toplum” inşa etme heveslerinin faturasını, belki de bütün dünyaya pahalıya ödeteceklerdir. Günümüz Batı Dünyası, “Kadın Hürriyeti” fırtınalarıyla yıkılmış aile ocağının başına oturup bu enkazı nasıl kaldıracağını şaşkın şaşkın düşünmeye başlamıştır.

Zira bir şekilde evinden uzaklaşan kadın artık bir daha geri dönememektedir.

Ekonomik özgürlük, kadınları iş hayatına yönelterek insan kaynağını kısa vadede arttırırken, uzun vadede insan kaynağını kurutmakta, çalışan kadını bir veya en çok iki çocuğa annelik yapmakla yetinmeye mecbur bırakmaktadır. Bireysel özgürlük ise, dozu aşırı yüklendiğinde aile kurma isteğini yok etmekte, kurulmuş aileleri de parçalara dönüştürmektedir. Bu yol, ışıltılı, fakat çıkmaz bir sokaktır.

Bediüzzaman Hazretleri, yüz yılı aşkındır ifsat komiteleri tarafından yapılan telkinlerle artık mütedeyyine hanımlar tarafından bile kanıksanmaz hale gelen bir ezberi bozarak asrın başında durup şu çağrıyı yapıyor: “Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli!”5

Atalarımızın: “Ana gezer, kız gezer; bu çeyizi kim düzer” dediği gibi ailede herkesin gözü ve işi dışarıda olursa bu yuvaları kim bekler? Bundan daha önemli hangi toplumsal görev veya katkı olabilir?

Cihad için de olsa mümkün değil mi, diye düşünenler Rasûl-ü Ekrem (asm) Efendimize kulak verseler cevabı görecekler: Erkeklerin cihada gittiklerini, ama kendilerinin bu büyük sevaptan mahrum kaldıklarını söyleyen hanımlara Efendimiz (asm): “Sizden her kim evinde oturursa o, Allah yolunda cihad edenlerin ameline ulaşır”6 buyurmaktadır.

Müslüman hanımlar “Ey Peygamber Hanımları! Evlerinizde oturun. Eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın”7 âyetini unutmuş görünüyorlar. Âyet-i kerimedeki “Vekarne” kelimesi “vakarla otursunlar” yahut “oturmakta sebat etsinler” anlamlarını ima edecek mahiyettedir. Elim Cemel Vak’ası sonrasında Hz. Aişe (r.a) Annemiz, bu âyet-i kerimeyi ne zaman duysa ağlarmış.

Yine de gözünü dışarıya dikmiş ve bir te’vil arayanlara ise Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz: “Kadın avrettir. Evinden çıktığında şeytan onu karşılar. Kadının Rabbine en yakın olduğu zaman, evinde olduğu zamandır”8 buyuruyor mu?

Evleri, Müslüman hanımların kalesidir; hapishanesi değildir. Sokaklar ise onlar için Şeytanların cirit attığı yerlerdir. Fakat ne yazık ki İslâm Dünyası, Meşrûtiyetin İlânından bu yana “Kadın Meselesini” çoğu zaman güya “Tesettür Meselesi”nden ibaretmiş gibi ele almıştır. O yüzden şimdi tesettürlü, ama erkeklerle ihtilâttan çekinmeyen, makyajını eksik etmeyen, kariyer ve işine eşinden ve çocuklarından daha çok “zaman veren” Yeni Müslüman Hanım tipi ortaya çıkmaya başlamıştır.

Oysa asıl halledilmesi gereken mesele, kadınların yukarıdaki aslî görevlerini en güzel şekilde yapmalarını sağlayacak şekilde, tahkikî bir iman temeli üzerinde, onların fıtratlarına uygun bir talim ve terbiye olmalıdır. Küçülen ve çekirdeğe indirgenen yeni aile yapısı içinde “yalnızlık hissedenlere” de meşrû sosyal alanlar açılmalıdır.

Dipnotlar:

1- Zâriyât Sûresi 51/49. 
2- Ebû Davûd, Tahâret, 94; Tirmizî, Tahâret, 82. 
3- B. Said Nursî, Hanımlar Rehberi, 23. 
4- Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, I/401. 
5- B. Said Nursî, Sözler, Lemaât. 
6- İbn’ül Esir, Üsdü’l Ğâbe, VII/311. 
7- Ahzab Sûresi 33/32-33. 
8- Tirmizî, Radâ, 18.

***

Abdurrahman Aydın kimdir?

1972 İnebolu doğumluyum. İmam Hatip Lisesini İnebolu’da okudum. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden 1995’de mezun oldum. DİB Haseki İhtisas Eğitim Merkezini 1999’da bitirdim. 20 Yıllık görevim esnasında sırası ile Şenpazar’da Kur’ân Kursu Öğreticiliği, Kırşehir’de İmam Hatiplik, İzmir’de Vâizlik, Maden, Türkeli ve halen Bozkurt’da Müftülük görevine devam ediyorum. Evli ve iki çocuk babasıyım. 

Okunma Sayısı: 6655
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Harun Konca

    22.8.2017 15:24:18

    Hocam süper çok güzel bir yazıyı kaleme almışsınız.Rabbim sizden razı olsun...

  • R.Kalyoncu

    25.4.2015 23:35:58

    Ramazan Levent Bey’in dikkatine: Sorunuz için teşekkür ederim. İslam'da kadınların eğitimi ve çalışmasına engel bir hüküm yoktur. Bütün mesele, onlar için şer'i ölçülere uygun bir ortamın sağlanmasıdır. Diyanetin web sitesinde, “Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı” sayfasında, “Kadınların İş Hayatında ve Yönetimde Yer Almaları” başlığı altında bu mesele etraflıca incelenerek karara bağlanmıştır. O kararda; “Hz. Peygamber devrinden itibaren kadınlar, öğretmenlik, memurluk, doktorluk, hemşirelik, zabıta memurluğu gibi çeşitli özel ve kamu işlerinde çalışmışlardır. Nitekim Hz. Ömer, Medine pazarına Şifa b. Abdullah'ı denetim görevlisi olarak tayin etmiştir.” ibaresi yer almaktadır. Kanaatimce, Bediüzzaman Hz.lerinin ikazı; sokaklarda serkeşçe açık saçık gezip, fitne fücura sebep olan kadınları yuvalarına dönmeye davet mahiyetindedir.. Yoksa, o ikazdan “kadın sokağa çıkamaz ve çalışamaz” gibi yanlış bir hüküm çıkarmak, Talibanvari ehl-i sünnet harici müfrit fikriyata revaç vermek olur.

  • Said Yüksekdağ

    12.4.2015 22:36:41

    Allah razı olsun.. Kaleme alınması gerek bir mevzuyu mertçe kaleme almışsınız.. Tebrik eder yazılarınızın devamını bekleriz..

  • Ramazan Levent

    16.3.2015 13:38:53

    Hakikaten çok güzel bir yazı oldu. biz de tam ümitsizliğe kapılmıştık ki bizim cemaat de mi modernizmin kadın tuzağına düştü diye. Yeni Asya'da çıkan bu yazı ile anladık ki demek üstadın düşüncesine uygun bir kadın profilini çizebilecek bir potansiyelimiz varmış. R Kalyoncuya ise şunu sormak istiyorum: Kadının bahsettiği gerekçelerle sosyal hayatta yer almasını savunurken 1450 yıllık İslam tarihinin neresinde örnek buluyoruz. doktorluk gibi ihtiyaçlar acaba asr-ı saadette yok muydu? elhasıl abimizi bu yazıdan dolayı tebrik ediyor ve bu manayı işleyen yazılarına aleyhte gelen modernizm kokulu tepkilere aldırmadan devam etmesini diliyorum.

  • Fikret KABA

    11.3.2015 22:04:27

    Allah Razı olsun Saygı Değer Hocam ! Günümüzde sadece Senede bir gün elinde bir demet çiçek ile bir kaç güzel sözler söylenerek uydurma güya Kadınlar günü Kutlamasına,Tabiri caiz ise tam bir şah-mat çekmişsiniz yazınızla.

  • mehmet demirdöğmez

    10.3.2015 23:20:02

    hocam tebrik ediyorum. yazıların devamını diliyorum. çok güzel bir konuya parmak basmışsınız.allah ebeden razı olsun. selamlar.

  • ali ihsan

    10.3.2015 18:34:50

    Allah ebediyen razı olsun çok güzel olmuş. Allah yaşayabilmeyi nasip etsin. Ziyade gezemediğinden üzülen kadınların kulakları çınlasın.

  • said Karslı

    10.3.2015 17:58:00

    Tebrikler çok güzel bir yazı

  • nceylan

    9.3.2015 21:19:02

    Tebrik ederiz. Muhterem hocam. İnşallah daha çok istifadeli yazılarınızı bekliyoruz.

  • R.Kalyoncu

    9.3.2015 18:33:31

    Yazı kadınlar hakkında, fakat konuşanlar sadece erkekler. “Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli” beyanını; ahlȃkî sapma göstererek, aileden uzaklaşan kadınlar taifesini ikaz mahiyetinde anlamalı. Çünkü “beşeri yoldan çıkarmış” ifadesi bunu gösteriyor. O beyanı, sokağa çıkan tüm kadınlara teşmil etmek yanlış olur. Cemiyet kadın ve erkeklerden oluşur. Hayatın her sahasında erkeğin ve kadının görevi ve fonksiyonu vardır. Kadının annelik, erkeğin babalık görevi fitrî görevleridir. Bunun yanında topluma ve hemcinslerine karşı da görevleri vardır. Meselȃ; kreş, anaokulu ve ilköğretim birinci sınıflar da milyonlarca çocuk var ki, onların eğiticileri mutlaka bayan öğretmenler olmalı. Kadın hastalıkları doktorluğu ve hemşireliği gibi, kadınlara mahsus pek çok görev ve meslekler vardır. “Kadın- erkek her Müslümana ilim öğrenmenin farziyetinin” hikmeti iyi anlaşılmalı. Yoksa Afganistan’da El-Kaidenin yaptığı gibi hadisleri tek yanlı yorumlamak, İslȃma zarardır.

  • RAHMİ KARA

    9.3.2015 15:24:04

    çok harika bir yazı olmuş istifade etmek lazım. senin gibi bir dayımın olması sohbetinden bilginden her zaman istifade edebilme imkanımızın olmasıda ayrıca bir şükür ki allah senden razı olsun dayı.

  • kemal akınsoy

    9.3.2015 11:34:58

    Hocam sizi tebrik ediyor. Müftü hocalarımızı gazetemizde daha çok görmek isteriz.

  • RAMAZAN ADIBELLİ

    9.3.2015 10:36:35

    Çok istifade ettik elhamdülillah güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık.

  • mehmet

    9.3.2015 09:43:06

    Abdurrahman hocam kalemine sağlık... -kardeşim sen niye iki çocukta durmuşsun?

  • Faruk

    9.3.2015 08:47:25

    Tebrikler!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı