Risale-i Nur, Kur’ân’ın bir nevi manevi yüksek bir tefsiri olduğu için Kur’ân’ın hasiyetleriyle mücehhez bir eser külliyatıdır.
Günümüz insanına en doğru bir rehber mahiyetinde olan Risale-i Nur, bahsinde bulunacağımız Allah’ı anmak, O’nu zikretmek olan ve insanı kemalâta isal eden “Zikrullah” ibadetinin ehemmiyetini en güzel bir şekilde nazarlara sunmuştur.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “Gaflet istila edip, gayr-i meşru daireye sapmamak için, rivayetlerde zikrullaha ve şükre çok azim tergibat (rağbet) vardır”1 diyerek zikrullahın kıymetini beyan etmiştir. İnsanın daha çok lisanıyla yaptığı ve okuduğu hamdler, şükürler, tesbihler, virdler ve zikirler Zikrullahtır.(*) Zikrullah, mü’min için büyük ve sinsi bir tehlike olan gaflet istilasına set çekmektedir. Üstad Bediüzzaman hazretleri, Risale-i Nur yoluyla Allah’ı bilmek tanımak ve tahkiki iman olan “Marifetullah”la beraber zikrullahın da elzemiyetini beyan etmektedir. Evet, “Her anda Allah kelimesine ihtiyaç vardır; her vakit besmeleye, her saatte ‘La ilahe illallah’a ihtiyaç vardır.” Çünkü “Tekrar edilen şey sabit kalır, takarrür eder, unutulmaz.”2 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, zikrullahın insanın imanı ve istikameti için çok ehemmiyetli olduğunu belirten şu tesbit ve hakikatlere de dikkat çekmektedir: “Zikreden adamın, feyz-i İlahiyi celbeden muhtelif latifeleri vardır. Bir kısmı kalp ve aklın şuuruna bağlıdır, bir kısmı şuursuz, yani şuurlara tabi değildir. ‘şuurunda olmadan’ husule gelir. Binaenaleyh, gaflet ile yapılan zikirler dahi feyizden hali değildir”3 Mesela, “Kelime-i tevhidin tekrar ile zikrine devam etmek, kalbi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği mahbuplardan yüzünü çevirtmektir. Maahaza, zâkir olan zatta bulunan hasse ve latifelerin ayrı ayrı tevhidleri olduğuna işaret olduğu gibi; onların da, onlara münasip şerikleriyle olan alakalarını kesmek içindir.”4
Bu sebepledir ki, “Her gün, her zaman, herkes için bir âlem gider, taze bir âlemin kapısı kendine açılmasından, o geçici her bir âlemini nurlandırmak için ihtiyaç ve iştiyakla ‘La ilahe illallah’ cümlesini binler defa tekrar ile o değişen perdelere ve âlemlere her birisine bir “La ilahe illallah”ı lamba yapmak”5 lazımdır. Çünkü, “İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır.”6
Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur yoluyla, en güzel kelime ve cümlelerle Allah’ı zikretmeyi muhataplarına göstermekte ve zikrettirmektedir. “Azamet-i kibriya ve celal-i Sübhanî ve saltanat-ı mutlaka-i rububiyet-i Samedaniye tahakkuk etmesi içindir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: “Ben ve benden evvel gelen peygamberlerin en ziyade faziletli ve kıymetli sözleri, ‘Lâ ilahe illallah’ kelâmıdır.”7 hasebiyle başta tevhid kelimesi olmak üzere, Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahü ekber gibi kelime-i mübarekeler ve Üstad Bediüzzaman hazretlerinin “günde beş yüz defa okudum”8 dediği “Hasbünallahüveni’melvekil” cümlesi, Birinci Lem’a’da bahsedilen “her zaman, hususan mağrib ve işa’ ortasında otuz üçer defa okunması çok faziletli bulunan mezkûr kelimat-ı mübareke”9 hem “Sabah ve akşam namazından sonra tekrarı, pek çok fazileti bulunan ve bir rivayet-i sahihada İsm-i a’zam mertebesini taşıyan cümle-i tevhidiye”10 hem bayram arefelerinde bin İhlas-ı şerif ve namaz tesbihatı ve Cevşen’ül Kebir ve Hizb-ül Kur’an gibi kudsi kelime, cümlelerin ve evradların Risale-i Nur’da öne çıktığını görmekteyiz. Bunların yanında Risale-i Nur’un da bir cihette zikir ve zikrullah olduğunu Üstad Bediüzzaman hazretleri tekrarla beyan etmektedir. Evet, “İnşâallah Kur’ân’a ait mesaille iştigal, bir nevi manevî mütefekkirane Kur’ân okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-ı Kur’ân manaları risalelerin istinsah ve mütalaalarında vardır itikadındayız.”11 Hem “Yirmi ikinci Söz tashih edilirken dinledim. Gördüm ki; içinde hem küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli iman dersi, hem gafletsiz huzur, hem kudsî hikmet, hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var.”12 Hem, “Siracünnur’u tashih ederken, bu Ramazan’da ehemmiyetli virdlerime tam vakit bulamadığımdan müteessir oldum. Birden ihtar edildi ki: Okuduğun bu mebhaslar, bir cihetle ibadet olduğu gibi; hem ayn-ı marifetullah ve zikrullah ve huzur-u kalbî ve muhabbet-i imaniye olmasından, senin noksan bıraktığın virdlerinin yerini tam doldurur. Ben de Elhamdülillah dedim.”13
Velhasıl, Kur’ân’ın “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur”14 hükm-ü İlahisi gereğince zikir, fikir, şükür mesleğine devam inşaallah.
(*) Zikrullahın mahiyeti için bkz.13 Eylül 2016, Yeni Asya Gazetesi, Şerh ve İzah
Dipnotlar:
1-Lem’alar, s.631; 2-Mesnevi-i Nuriye, s.364;
3-a.g.e., s.140; 4-a.g.e., s.140; 5-Sözler, s.744;
6-Mektubat, s.556; 7-Şualar, s.20; 8-Lem’alar, s.557;
9-a.g.e., s.15; 10-Mektubat, s.374; 11-Barla Lahikası, s.530;
12-Kastamonu Lahikası, s.362; 13-Emirdağ Lahikası, s.417;
14-Rad Suresi 28.Ayet