"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bana biraz kendinden bahset!

Akif ARSLAN
31 Temmuz 2016, Pazar
Filan kişiyi iyi tanırım” diyen birisine “bana biraz ondan bahseder misin?” diye sorulsa uzun uzun anlatacaktır.

“Şunları sever şunları sevmez” diyerek tanıdığı nisbette size tarif edecektir. Evet, çevremizde tanıdığımız hatta iyi tanıdığımız çok kişi var. Peki, ama bizi yaratan, yokluk karanlıklarından varlık âlemine çıkaran ve bizleri dünya gibi, içinde sayısız nimetler olan bir meydana gönderip, burada yaptıklarımızın neticesinde O’nun (cc) istediği ve emrettiği şekilde yaşadığımız takdirde Cennet gibi haddimizin çok üstünde olan bir nimeti vaad eden Allah’ı ne kadar tanıyoruz? Veya hakikî manada tanıyor muyuz? Aslında insan, kendisini hakikî manada tanısa O’nu (cc) da tanımanın kapısını açacaktır. 

O halde Ey insan! 

Haydi bana biraz kendinden bahset:

“Ben, severim. Yani birilerini, bir şeyleri sevmek isterim. Ve elbette ki sevilmek de isterim. Eşimi, arkadaşlarımı severim ve onlar da beni sevsin isterim. Bak, bu benim evlâdımdır. O’na şefkat ederim. Hem sadece evlâdıma değil bir çok şeye şefkat ederim. Yolda gördüğüm kediden, uzaklarda hiç görmediğim tanımadığım, ama acı çektiğini duyduğum kişilere-hayvanlara kadar şefkat edebilirim. Evet ben böyleyim. Sonra ben, kendimde var olan güzellikleri ve hünerleri de severim. Öncelikle bunları kendim görmek isterim. Evimdeki aynalar bir cihette bunun içindir. Sonra ben bu güzellikleri ve hünerleri sadece kendim değil başkaları da görsün isterim. Görmeleri de yetmez, beğenilmek isterim. Dünya üzerindeki bütün kemâlât bunun bir tecellisidir. Ve bu beğenilerini bana söylemelerini de isterim. Hatta benim orada olduğumu fark etmedikleri bir anda beni övmeleri ayrı bir hoşuma gider. Sergiler buna en büyük delildir. Evet, ben insanım. İnsan böyledir değil mi! Hem ben, kendimin nakıs terbiyesine bakmadan etrafımdakileri terbiye etmek isterim. En çok da sevdiklerimi. Meselâ evlâdımın terbiyesi ve eğitimi için ömrümü verebilirim. O terbiye olsun diye bazen küçük cezalar, bazen de lezzetli mükâfatlar veriririm. Her istediğine “evet” demem. O’nun için en güzeli neyse öyle cevap veriririm. Bazen istediğinin fevkinde bir cevap bazen de istediğinin zıddı bir cevap. O memnun olsa da olmasa da netice onun iyiliği içindir. Meselâ elimdeki hazinem neyse bol bol ona vermek isterim. Evet, ben ona karşı kerem sahibiyim, merhamet sahibiyim, terbiye ediciyim, hastalandığında onu doktorlara götürüp ilâçlar temin ederim... 

Peki ey insan! Sende bu var olduğunu söylediklerin sınırsız kudretle mi vardır? Yani mutlak mıdır? Meselâ şefkatini, keremini, rızıklandırmanı sınırsız verebilir misin?

“Hayır! İtiraf ederim ki, bu saydıklarım her ne kadar bende var olsa da ben âcizim, fakirim. İktidarım hiç hükmünde. Yani çoğu şeyi isterim, ama elde edemeden elimden kaçıp gider. Elde etsem de elimde çok durmadan uçup gider. Adaletle hükmetmek isterim edemem, sınırsız bir kerem sahibi olmak, bol bol dağıtmak isterim, ama elimdeki sınırlı olduğundan veremem.. Elhasıl, isteklerim sınırsız olsa da yapabildiklerim çok az. Öylesine az ki... Hani matematikte “çok küçük sayılar çok büyüklerin yanında ihmal edilir” diye bir ifade vardır ya işte benimki de o nevden. İsteklerimin yanında yapabildiklerim hiç yani.”

Seni madem Allah yaratmıştır, o halde ey insan, seni yaradanı kendin gibi hakikî tanımalısın. Sende var olduğunu söylediğin şeylerin asıl sahibinin O (cc) olduğunu bilmelisin. O’nda bu isimler var ki sana da zerre miktar tecelli ettirmiş (yansıtmış). Sevmek bilmeyen sevmeyi, şefkat bilmeyen şefkati, rızıklandırmak bilmeyen rızıklandırma isteğini, kerem sahibi olmayan kerem sahibi olma duygusunu, görmeyen görmeyi, duymayan duymayı veremez! Kızmayan kızmayı, cezalandırmayan cezalandırma isteğini veremez. Lâkin bir fark var ki, sendeki bu isimler mutlak olmadığından içlerinde kusurlar da barındırır. O’ndaki isimler (cc) mutlak olduğundan “kusursuzdur”. Hem sen aciz ve fakir olduğun için bu isimleri ancak bir damlacık tadabilirsin. O damlacık ise bir vahid-i kıyasî olup, ancak senin Allah’ı tanımana yeter. Zaten veriliş maksadı da bundan gayrısı değildir. 

“İnsaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billâh içindeki marifetullahtır.” 

Okunma Sayısı: 1984
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı