Bir ağabeyden dinlediğim anlamlı bir hatırayı okuyucularımla paylaşmak istedim.
Risale-i Nur okuyanların takip ve taciz edildiği bir dönemde yaşanan bu hatıra, hizmet aşkının insanı nasıl bir kahraman yaptığını gösteren ibretlik bir hatıradır.
“Ah keşke ben de Risale dersinde bulunurken jandarma bassa da beni de içeri alsalar. Torunlarıma iftiharla anlatacağım Nurlu bir hatıra ve bir ömür takacağım bir şeref madalyası bana da nasip olsa!
İçeride bana sorsalar: ‘Ne için aldılar seni?’
Ve ben şöyle desem: ‘Nurcuyum diye, Risale-i Nur okuyorum diye...’
Ne mutluluk, ne büyük bir saadet Ya Rab!”
Bu duâları ettiği, bu isteklerde bulunduğu sırada henüz yakalanmamıştı, fakat ileride o duâ kabul olacak ve ona da o istediği şeref madalyası takılacaktı..
Kendisini yakalatmak için neler yapmamıştı ki? Fakat nasip olmuyordu bir türlü...
Ders esnasında âniden çıkan bir işinden dolayı dersaneden ayrılıyor ve haber alıyordu ki, “o dersi jandarma basmış.”
Bir başka seferde derse geç kalmış, tam dersin bulunduğu sokağına gelmişti ki, jandarmalar yine dersaneyi basmış, Nur Talebelerini götürüyorlardı. Hemen koşmuş, komutan olduğunu düşündüğü bir tanesinin yanına yaklaşıp “ben de buraya geliyordum, geciktiğim için yetişemedim. Beni de alın. Ben de Nurcuyum, ben de Risale okuyorum!” demişti. Komutandan şu cevabı almıştı: ”Git işine be adam. Meczuplarla uğraşamam, görmüyor musun acelemiz var! Bana meczupları getir denmedi. Nurcuları getir dendi..”
Yine bir akşam bir Risale dersine katılmıştı. Ders başlayalı henüz 15-20 dk olmuştu. Aşağıda, dış kapının oralardan tıkırtılar geliyordu. Kendi kendine;
“Ah! Keşke bu tıkırtılar jandarmanın kapıyı zorlama tıkırtıları olsa” diye içinden geçirmişti. O tıkırtılar gerçekten de içinden geçirdiği gibiydi.
Bir anda jandarmalar kapıyı kırıp odaya doluşmuş, “Yere yat! Yere yat!” sesleri odanın her tarafını doldurmuştu. Herkes yere yatıyor, ama içlerinden bir o emre uymuyor ve secdeye kapanıyordu. Hamd ediyordu Rabbine. Gözyaşları içinde ve arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında... “O esnada aldığım lezzeti ömrümde çok az almışımdır” diyordu seneler sonra.
Secde esnasında iken erlerden birisi kolundan tutup kaldırarak, “bu geçen günkü meczup değil mi komutanım?” diyordu.. “Hani zorla kendini tutuklatmaya çalışan adam...”
“Aman asker ağa, ne meczubu, ben Nurcuyum. Nurcuları almaya geldiyseniz ve beni almazsanız emri çiğnersin söyleyeyim. Bak Nurcuların içindeyim. Bak Risale okuyorum!” diye cevap vermişti. Komutan bu cümlenin ardından endişeleniyor ve ne olur ne olmaz diyerek o ere ‘ona da bir kelepçe tak’ emrini veriyordu. “Bir kişiyi Nurcu olmadığı halde fazladan alırsak kimse birşey demez, salarız gider. Ama birini Nurcu olduğu halde almazsak yanarız”
Ve bileklerine kelepçe takılmış, çok beklediği madalyasına kavuşmuştu. Kaydedici meleklerin her açıdan aldığı görüntüler ile birlikte...
İçeri aldıklarında koğuştakilerden birisi yanına gelip, “Allah kurtarsın kardeş. Hayırdır seni niye aldılar içeri?” diye soruyordu. Zaten kendisine sorulmasını beklediği bu sorunun cevabını çoktan hazırlamıştı. Yüzünde mutluluğunun sembolü olan gamzesi ile cevap verdi: “Nur Talebesi olduğum için. Risale-i Nur okuduğum için!”
Hapse girmeyi arzulayan bir adama, “İçeri atarım, okumayacaksın” denilemezdi.
Falakaya yatırıldığında “vur daha sert vur” diye haykıran kahramanları dayak, dâvâsından caydıramazdı.
Dâvâsı uğruna ölmeyi düğün günü bilen adama, “İdam ederim, okuyamazsın” demek, bir caydırıcı unsur olamazdı.