Kur’ân, zikir, fikir, şükür, emir, dâvet ve bütün ilimleri içine alan bir kitap olması açısından da insanlığa muazzam bir hitap örneğidir.
Hatiplerin muallimi Hz. Peygamber (asm), “Beyanın bir kısmında sihir vardır” diyerek bir kısım sözlerin büyüleyici bir etkiye sahip olduğunu; bir kısmının ise, tam aksi olduğunu vecîz bir üslûpla belirtir.
Bediüzzaman, hayvanatın bülbülleri; hayvan nevinin bitkilere aşk derecesine ulaşan şiddetli ihtiyaçlarını; güzel yüzlerine, mübarek başları üstünde ilân ettiklerini; bülbülün de kendi diliyle konuştuğunu; Onun hazin nağmeleri, hayvânî elemlerden gelen şikâyetler değil, Rahmânî hediyelerden gelen bir teşekkür olduğunu; bülbüle nahli, fahli, ankebût ve nemli (arı, örümcek ve karıncayı), hevamı (böcek, haşereleri) ve küçük hayvanların bülbüllerini de buna kıyas etmemiz gerektiğini beyan eder. Öte yandan; şu büyük kâinat kitabında yaratılan herhangi birşey, Hâlıkın büyüklüğüne delâlet eden bir kelime-i haliye olduğunu dikkatlere sunar.
Edebî cephesinin de bütün boyutlarıyla incelenip “şerh, izâh ve tanzim” edilmesi gereken Risâle-i Nur; baştan ayağa bediî zevki, belâgat ve edebî san’at türleri ile örülmüş hârika bir üslûba sahip bir edebiyat hazinesidir. Onun orijinal yaklaşım ve yeniliklerini tam olarak ortaya koyabilmek için kapsamlı bir çalışmaya ihtiyaç var. Belki, bu sahanın çeşitli dallarındaki uzmanlardan teşekkül edecek bir hey’et/ekip ancak bunu başarabilir. Biz; edebiyat ilmiyle ilişkisine dâir birkaç örnek sunarak bu vadide çalışma yapmak isteyenlere bir ufuk açma emelindeyiz. Yoksa; edebiyatımızın medâr-ı iftihârı merhum Mehmed Âkif, bir edipler meclisinde; “Victor Hugo’lar, Shakespeare’ler, Descartes’lar, edebiyatta ve felsefede Bediüzzaman’ın bir talebesi olabilirler”1 sözünde de vurguladığı gibi onun edebî cephesini tam olarak yansıtmak çapımızı aşar.
Bu mevzûa duyulan ihtiyaç ve bizim teğet geçmemiz hamiyetli edebiyatçıları gayrete getirebilir. Hâni, Kur’ân’ın harekelenmesine karşı çıkan büyük bir âlimi ikna için; huzurunda kasten Kur’ân yanlış okununca, “Aman, aman, âlim böyle yanlış yaparsa; diğerleri kimbilir ne yapar?” diyerek razı olması gibi; bu çalışmamız inşaallah ehlini teşvik eder! Risâle-i Nur’un edebî yönüne eğilişimiz; bir aşçının nefis yemeklerini tadan damak zevkine sahip birisine benzer. Yemeğin lezzetini anlamak için iyi bir aşçı olmak gerekmez. Fakat, biz gerçekten açız; yemeğe ve iyi bir aşçıya muhtacız.