● Çalışma ve gayretle elde edilen kesbi ilim;
● İnsan çabası dışında verilen, hibe edilen vehbî ilim. Vehbi ilme liyakat kazanabilmek için de ekseriye kesbî ilimlerde mesafe almanın yanında birçok manevi özelliklere sahip olmak gerekir.
Bâzı mânevî özelliklere haiz özel kişilere, özel olarak hibe edilen ve “ilm-i ledün” denen gizli, hâfî, bâtın, gaybî/metafizik bir bilgi çeşidi vardır. Ledün ilmi, seçkinlere, yâni, yükselmiş mâneviyat sahiplerine, “hakkal-yakîn” mertebesine çıkanlardan seçilen kişilere hibe edilir. Yoksa, ezoterik/bâtını, yalnız belli bir makama gelenlerce anlaşılan bu esrarlı ilme vakıf olmanın belli bir formülü yoktur. Onun sırrı, Kur’an’ın tabiriyle, Rabbimizin katındadır. Rûhunu tekamül ile duygularını kontrol edebilen; mânâ âlemleri ve ilimlerinde ilerleyen, büyük zatlara bir kısım cilveler ilham edilir, şifreler verilir.
Kur’ân’da lâfız olarak da geçen, Hz. Hızır’ın bildiği ledün ilmi de gaybî ve vehbî ilim türündendir. Bâtın ilmine vakıf, ledün ilmini anlayacak kabiliyet ve alacak seviyeye ulaşan, yâni rûhunu tekamül teknesinin üst merhalelerinde yoğuranlar için, “Kur’ân baştan başa gaybî haberler (Ledün ilmî) nevindendir”.1
Ledün ilminin hakikati, Kehf Sûresinin 60-82. âyetlerinde, Hz. Mûsâ ve Hz. Hızır’ın (as) mâceraları nakledilirken dikkate sunulur. İsmini de 65. âyette geçen “ledün” kelimesinden alır.
Hz. Mûsâ (as), ledün ilmini öğrenmek için, Hz. Hızır (as) ile buluşmasının macerasını duymayanımız pek azdır. Kur’ân’ın tasvirinden meâlen takip edelim:
“Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet vermiş, yine ona tarafımızdan bir ‘ledün’ ilim öğretmiştik. Mûsâ ona: ‘Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?’ dedi.”2
Dipnotlar:
1-Sözler, s. 369
2-Kur’ân, Kehf, 65-66