Problem, çağımızın bütün hastalıklarını teşhis ve tedavi etme formüllerini öğreten en büyük âlimi, müfessiri, müceddidi Bediüzzaman Said Nursî’ye, Risale-i Nur’a değil; başkalarına müracaat etmemizdir.
Evet, problem aslında tam olarak şurada:
Âlemlerin Rabbi, Furkan-ı Hakiminde mealen, “Muhakkak ki Biz sana kitabı hak ile indirdik. İbadetini ihlâs ile O’na yönelterek sadece Allah’a kulluk et. Bilin ki, şirkten ve riyadan uzak hâlis din Allah’a mahsustur.”3 buyurmaktadır.
Galiba ibadetlerimizi ve dahi hizmetlerimizi “ihlâs ile ona yönelerek” yapmamamızda ve “amellerimizi -ki, cemaati hizmetler de bu ameller içindedir- “rıza-i İlâhî’yi” gözeterek değil, “rıza-i nefsi, rıza-i şu, bu, o, bu için yapmamızdır!
Problemin diğer boyutunu da Peygamberimiz (asm), mealen şöyle ifade buyuruyor:
“İnsanlar helâk oldu, âlimler, bilenler müstesna. Âlimler, bilenler de helâk oldu, ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu, ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.”
Meseleyi bilmek yetmiyor, kabul etmek gerekir. Kabul etmek yetmiyor, uygulamak gerekir. Uygulamak yetmiyor, ihlâsla yalnız Allah rızası için yapmak gerekir. İhlâsı korumak da kolay değildir.
Şu çarpıcı örneği sık sık veririz: Sigaranın zararlarını en iyi bilen meslek erbabı, doktorlar, tıpçılardır. Yapılan araştırmalara göre, en çok da içenler onlardır. Bilmek kifayet etmez.
“Yazıklar olsun namaz kılanlara ki, riya/gösteriş için kılarlar ve namazdan gafildirler, ona gerekli önemi vermezler…”4
Demek, namaz kılmak da kifayet etmez!..
Dipnotlar:
3- Zümer Sûresi, 39:2-3.
4- Maun Sûresi, 4-6.