Kâinatın santralı olan kalbini inkişaf ettirenler ve onun şifresini yakalayanlar, pek çok olay ve meseleleri sezebilir, anlayabilir.
Daha önce gördük; kâinatta cereyan eden olaylar, kalbimizde de yankılanır. Duygu ve kalp hâkimiyetini sağlayanlar, bu olaylardan haberdar olur.
Melek, cin, hayvan, bitki türleri dâhil kâinat var olan bütün elektro/biyo-manyetik dalgalar ve enerji boyutlarının bir santrali hükmündeki insan kalbi, elbette bitki ve hayvanlardan çok daha geliştirilebilir (sonsuz) bir sezgi potansiyeline sahiptir. “Önsezi” de diğer binlerce his, lâtife; zikir, duâ, ibadet, tefekkür, vecd (trans, derin gevşeme), riyazet ve motivasyonla geliştirilebilir. Bir tür fıtrî ilham olarak yeteneklerini öğrenerek geliştirildiği açıktır. Öyle olmasaydı, bütün insanlar da hayvan türleri gibi aynı davranışları, hareketleri sergilerlerdi.
Maneviyatı güçlü şahsiyetlerde, daha doğrusu nefsini temizlemiş, parazitlerden kurtulmuş, ulvî duygularını yüceltmiş kişilerde özellikle velîlerde önsezi fazla geliştiğinden onlarda bu his bir keramet gibi görülür. Çünkü onlar, tefekkür, ibadet, zikir ile akıl, zekâ, kalp gibi his ve duygularını inkişaf ettiriyor, duyarlılıklarını arttırıyorlar. Önsezinin oluşumuna telsiz, telefon, teleskop veya bilgisayar-internet örnek olabilir. Bu cihazları kullanıp haberleşme formasyonu kazananlar pekâlâ çeşitli yerlerle irtibat kurabilir, birçok şeyi kullanmayanlardan önce haber alır veya sezerler.
Öte yandan, sıradan vatandaşlarda dahi bir çeşit velâyete mazhariyet var ki, doğru rüyada, evliya gibi, gizli ve geleceği dair şeyleri görürler. Zaten doğru rüyalar, önsezinin fazla gelişmiş şeklidir. Yani bilgisayarı, bir ilim adamı da kullanabilir, sıradan bir vatandaş da ondan istifade edebilir.
Aradaki fark, sıradan insanların ruhunun bu sezileri uykuda hissetmesidir. Ruh, duyu ve duygu duyarlılığı, hassasiyeti ileri seviyelerde olanların gündüz de hissetmesinin sebebi, tefekkür, zikir ve duâ ederek duyularını kapatmaları ve duygularını bir mesele üzerinde odaklaştırarak olay ve eşyalarla irtibatlarını kesmeleri, şuurlarını kaybetmeden bir tür uyku haline bürünmeleridir.