Risale-i Nur’u “sadeleştirme / sahteleştirme, devletleştirme, tekelleştirme, resmîleştirme” oyunları ve siyasî atraksiyonları başarılı olamayınca, tartışmalar ilmî, fikrî boyutları aşılarak alevlendirmiş ve başka yönlere kaydırmış.
Sosyal medyada da seviyesiz, ilmî ve fikrî derinlikten mahrum “şerh / yorum, izah ve tanzim / düzenleme” tartışmaları başlatılmış.
Şunu kesinlikle bilmemiz gerekir:
“Şerh, izah ve tanzim” hususunda tek söz ve yetki sahibi Bediüzzaman’dır. Risale-i Nur metinlerinin orijinalliğini mutlaka muhafaza şartıyla “Lügat, dipnot, indeks” ve “şerh, izah ve tanzim” edilebileceğini, asla sadeleştirilemeyeceğini şu ifadelerle apaçık ifade etmiştir:
1948-1949’da Afyon hapsinde Ahmed Feyzi’nin gençler için “Risâlelerin biraz sadeleştirilmesine” dair mektubuna, Bediüzzaman’ın cevabı, “sadeleştirmenin” mahzurlarını izah eder ve sadeleştirmeye kesinlikle karşı olduğunu belirtir:
“Nur’un metni, izâha ihtiyacı olsa, ya satırın üstünde, ya kenarda hâşiyecikler yazılsa daha münâsibdir. Çünkü metin içine girse, teksir edilen nüshalar ayrı ayrı olur, tashih lâzım gelir. Hem sû-i istimale kapı açılır, muarızlar istifade ederler. Hem herkes senin gibi muhakkik müdakkik olmaz, yanlış bir mânâ verir, bir kelime ilâve eder, ehemmiyetli bir hakikati kaybetmeye sebeb olur. Ben tashihatımda böyle zararlı ilâveleri çok gördüm. Hem benim tarz-ı ifâdem, bu zamanın Türkçesine uygun gelmiyor. Bir parça dikkat ve teennî ister. Belki bunun da bir faydası, bir hikmeti var...”1
Bunun yanında, “şerh, izah, tanzim” edilebileceğini söylemiştir.
“Bu dürûs-u Kur’âniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müçtehidler de olsalar, vazifeleri-ulûm-u îmâniye cihetinde - yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve îzahlarıdır veya tanzimleridir.” 2
“Herkes her meselesini anlamayacağına” göre, “dershaneler açmak” ve “şerh ile izah” yapmak gerekir.
Bunun yolunu da İhlâs Risalesi’nde şöyle belirler:
“Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.”3
Yani, bir kişi kendi başına okuyup bazı meseleleri anlar, fakat, bir grup ve cemaat halinde “şerh ve izah” yapılırsa, anlama ve iz’an (anlayış, kavrayış) o nisbette artar.
Harekelenip noktalama işaretlerinin konabildiğine; 100 binler, üçyüz elli bin (350 bin), hatta bir milyon ve milyonlarla tefsirinin, şerhinin, yorumunun, izahının yapıldığı Kur’ân’ın 4 bir tefsiri olan Risale-i Nur’un niçin yapılmasın, yapılamasın? Buna ne mania vardır?
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikâsı (elyazması), s. 661. 2- Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 412. 3- Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 165. 4- Emirdağ Lâhikâsı, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 295; Şuâlar, s. 373-374, 387.