Şiddet, terör fertte, duygusal boyutta başlar. Şiddetin kaynağı, haset, adâvet, kin, öfke, nefret gibi olumsuz duygulardır.
Bir anlamda insanda, “kuvve-i akliye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i şehviye” gibi, sınırlandırılmamış üç temel duygu ve yeteneğimizin ifrat ve tefritlerinden çıkar.
Âhirete iman, bu duyguları “vasat” noktasında, dengede” tutar.
Âhirete imân, çocuklara, gençlere, âile ferdlerine, sair insanlara tarifi imkânsız lezzetler verir.
Zira, âhiret hayatının mutlak geleceğine inananlar, biribirinden ayrılmayacak, tekrar kavuşacaklar.
Dünyada sıkıntılar çekiyorlarsa, sıkıntı ve üzüntülerin olmadığı bir dâr-ı bekaya gideceklerini bilirler. Ölüm firakı, gençliklerinin muvakkaten elden çıkması onları çok sarsmıyor. Çünkü onlar, çok daha mükemmellerine kuvuşacaklarını bilirler.
Adâletin tecelli edeceğini ve cehennemin varlığına inananlar da, haksızlık yapmamaya, hakları çiğnememeye, zulümden uzak kalmaya gayret ettikleri gibi; makamlarını yükseltmek için daima iyilik yapmaya çalışacaklardır.
Fert, âile ve toplum hayatının ahlâk, edep, görgü, prensipleri dahilinde devam eder. Dolayısıyla, fert, erkek-kadın ve arasında, karşılıklı hürmetle devam eder. Gerçek hürmetin menbâı da imândır.
Aile saadeti eşler arasındaki güvene de bağlıdır. İmân dairesinde yaşayan kadın-erkek, elbette biribirine itimat eder, yersiz kıskançlıklara girmezler... Örtünmenin binlerce faydası, hikmeti, güzelliği olduğu âşikârdır. Şu halde imânının gereğini ve İslâmın, Kur’ân’ın bu emrini yerine getirenler, hiç şüphesiz ki, çok daha mutlu bir yuva kurup devam ettireceklerdir.
İmânın sırrıyla ve İslâmın telkiniyle ailede eşler ve toplumdaki fertler, biribirinin güzel hasletlerini taklit edecekler, çirkin ve menfî hallerden uzak kalmaya çalışacaklardır.
Bu da huzur ve mutluluk sebebidir.
Huzur ve mutlu olanlar, biribiriyle cedelleşmez, çatışmaz, bilakis, kaynaşır, dayanışır ve yardımlaşır.