"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Söylenecek doğrunun” yerini kim belirleyecek?

Ali FERŞADOĞLU
01 Haziran 2020, Pazartesi
Kralın biri, bilge bir adamı çağırıp rüyasını tâbir ve istikbalini okumasını ister: “Efendimiz, maalesef size büyük bir felâketi haber vermek zorundayım: Altı oğlunuzu da birbiri ardından kaybedeceksiniz. Hepsinin ölümüne şahit olacaksınız.”

Öfkesinden küplere binen kral hemen boynunu vurdurur ve bilge birisini çağırıp tâbirini ister: “Efendimiz, Allah’ın size olan ni’metleri sizden hiç eksik olmayacak. Altı oğlunuzdan fazla yaşayacak, uzun ömürlü olacaksınız. Evlâtlarınızdan hiçbirisi sizi kaybetmenin acısını tatmayacak!”

Keyiflenen kral, ona bol bol ihsanlarda bulunur. Şimdi bu hakikatli rüyadan başka bir hakikate geçelim: “Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati bazen damara dokundurur, aksülâmel yapar.” (Bediüzzaman, Mektûbât, s. 256.)

Bazıları bu hakikatten hareketle gerçeklerin ifade edilmesine mâni olmaya çalışıyor. Kimi, “İyilik zannıyla fenalık yapıyor!” bilmeden, kimi bilerek ve kasten hakikati alet ederek gerçeklerin söylenmesine vasıta ediyor.

“Aman, o mevzuu yazma, konuşma, söyleme! Zira, ‘Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir.”

Evet, “Her denilenin doğru, her doğruyu her yerde demenin doğru olmadığını” kim tayin edecektir? Zaman ve mekânın ölçüsünü kim koyacaktır?

Ma’lûm, insanlar adedince, fıtratlar adedince doğrular vardır. Evet, göreceli, nisbi hakikat çoktur. Doğrular zamana göre, mekâna göre, şarta göre değişir. İslâm bir yaşama biçimi, bir dengedir. Kimin, nerede, ne zaman, nasıl davranması gerektiğine dair cihanşumûl/evrensel temel ahlâkî kaideler koymuştur.

Bunun dışında İslâm ruhuna ters düşmeyen nisbî/göreceli, lokal ahlâkî değerleri reddetmez; kabul eder. Meselenin bu boyutunu dikkate almayanlar büyük zatlardan veya sıradan Müslümanlardan sudur eden sözleri İslâma ters zanneder; suizana girer.

Bediüzzaman, nisbî/göreceli ahlâkî değerleri Asr Sûresinin 3. âyeti kerîmesindeki “sâlihât” kelimesinden çıkararak şöyle der: “Kur’ân sâlihâtı mutlak, müphem (belirsiz) bırakır. Çünkü ahlâk ve fazîletler, güzellik ve hayır çoğu nisbîdirler. (...) Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mâhiyet farklılaşır. (Bediüzzaman Said Nursi, Sünûhat, s. 19)

Kişinin söylediklerinde temel kurallarla çelişen, hakaiku’l-hakikate aykırı bir durum varsa, o zaman, “Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur” kuralı hatırlatılmalı.

Okunma Sayısı: 1916
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı