Bir kardeşimiz soruyor, “Herkes meşrûtiyete yemin ediyor. Halbuki, ya müsemma-i meşrûtiyete kendi muhalif veya muhalefet edenlere karşı sükût etse, acaba kefaret-i yemin vermek lâzım gelmez mi? Ve millet yalancı olmaz mı? Ve masum olan efkâr-ı umûmiye; yalancı, bunak ve gayr-i mümeyyiz addolunmaz mı?” şeklindeki Üstadımızın tesbit ve teşhisini açmamızı talep ediyor.
Meşrûtiyet; padişahın başkanlığında parlamenter sisteme denir. Meselâ, İngiltere, Belçika, Hollanda, İspanya, vs. sembolik, tarihî ve siyasî gücü olan krallıkları koruyorlar. Demokrasi ise, başkan veya cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçtiği sistemin adıdır. Şu anda Türkiye’de geçerli olan hangisi? Ne birisi, ne öbürüsü! Cumhurbaşkanının ifadesiyle, “Türk tipi cumhuriyet!” Yani, cumhurbaşkanını halk seçiyor. Kararları cumhurbaşkanı veriyor. Kararlarını parlamento tasdik ediyor! Parlamenterlerin bir gücü yok. “Kaldırın TEOG’u” diyor kaldırıyorlar! “Seni parlamenter olarak ve başbakan olarak ben seçtim, bırak başbakanlığı!” diyor, bırakıyor; ne kendisinin, ne parti kurullarının, ne hükümetin/bakanların, ne milletvekillerinin, ne teşkilâtların sesi çıkıyor! Belediye başkanlığını, “Seni ben seçtim, bırak başkanlığı!” diyor, bırakıyor! İşte böyle Türk tipi bir “cumhurbaşbaşkanlık!” Demokrat ol, diyoruz, “Ben kuşum!” diyor. Uç diyoruz, “Görmüyor musunuz kanatlarım yok!” diyor! “Herkes meşrûtiyete yemin” ediyor meselesine gelince: Herkes yemin billah ben meşrûtiyetçiyim/demokratım diyor. Sonra da, “müsemma-i meşrûtiyete kendi muhalif veya muhalefet edenlere karşı sükût etse…”1
Müsemma-i meşrûtiyet, meşrûtiyetle isimlendirilen yönetim biçimi, devletin idarî sistemi. Yani, demokratım diye yemin ediyor, ama, demokratik yönetimine karşı. Meselâ, “Demokrasi küfür rejimidir!” diyor. Veya icraatları, demokrasiye muhalif.
Veya, “meşrûtiyete/demokrasiye” aykırı işler yapanlara, diktatörlere, haksızlara, zalimlere, keyfi işler yapanlara, hukuk çiğneyenlere, adil olmayanlara karşı susuyor!
Yalnız şu hususları da karıştırmamak ve dikkate almak mecburiyeti var:
Aile, cemaat, cemiyet ve devlette hukukun üstünlüğüne dayanan kanunları, sistemi, meşveret kararlarını uygulamada meşrûtiyet/demokrasi olmaz! Orada, “şiddetli mevania karşı, şiddetle mukabele etmek”2 ve uygulamak gerekir.
Meselâ, “Namaz kılalım mı, kılmayalım mı, Risale-i Nur okuyalım mı, okumayalım mı?” diye meşveret edilmez. Belki, “Ne zaman kaç rekât kılalım, kaç sayfayı, nasıl okuyalım?” diye meşveret edilebilir.
Meseleler müzakere edilirken gayet nazik, nazenin, hürriyetverper olmalı. Herkesin fikirlerini rahatlıkla söylemesine fırsat verilmeli. O zeminin teşekkülü için gayretle çalışamalıdır.
Dipnotlar:
1- Divan-ı Harb-i Örfi. 2- Eski Said Dönemi.