"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gıcırtı

Armağan Bahtiyar
29 Eylül 2018, Cumartesi
Gıcırtı...

Vardır belki bir bestenin bir yerinde... Bir şey yerinde mi değil mi “yerinde” belli olur ya... “Gıcırtı” da öyle bir şey olmalı... (Hem yerli yerinde olmayan -beşerin bulaşık eli hariç- bir şey var mı!)

 “Gıcıklıktan” iyidir en çoğundan; “gıcırtı.” 

Henüz gıcıklığa “gıcırtı” kadar masum elbise/ler bulun/a/madı. Gıcıklık hâlâ “çıplak!” Çıplak çünkü her “gıcık/lık” öksürtür, rahatsız eder. (Şimdi bu “açıklamalar” gıcıklığa mı gıcırtıya mı dahil! “Gıcırtı” gibi gözüktüğü “açık!”)

Ah, ne hoştur kağnı gıcırtılarını uzaktan (şiirlerde) duymak... Bütün bir ovaları, dağları kâh üzen kâh sevindiren ince/inci bir sızı gibi, bir gözyaşı gibi yollarda süzülen… 

Bunca “modern” çağın gerisinden gelen bu sese şöyle bir kulak ver/sek… 

Bu gürültülü çağ ve kağnı gıcırtıları… Hangisi daha çok beste?

Artık ne zor “bunca” şehirlerin ortasından bir “gıcırtı selâmı” duymak... Böyle böyle aslında nice kelimeleri de unutturuyor bu çok sesli -hayır hayır- tek sesli yani gürültülü, tantanalı, tam tamalı, eziyeti katlamalı ç/ağ. Bu sesler ne öyle: “Çekil yolumdan, çekil yolumdan!” Hangi kağnı gıcırtısı böyle -acımasızca, estetiğin uzağından bile geçmeyen bir sesle-seslenir: “Çekil yolumdan!” diye?! Hangi kağnı gıcırtısı?! 

Gıcırtı… 

Vardır bir bestenin bir yerinde bir kağnı gıcırtısı... (Yoksa olmalı...) Ya bu şehrin gürültüsünü hangi besteye koyabilirsiniz! Besteli çağlardan, bestesiz çağlara düşmek bu olsa gerek!

“Benim adım: Dertli Dolap...

Suyum akar yalap yalap...

Böyle emreylemiş Çalap...

Derdim vardır; inilerim.” diyen Yunus’un iniltileri bile yüzlerce yıl ötesinden duyuluyor. Bizim gürültülerimiz ne olacak! Adımızın birini daha hatırlatıyor Yunus: Dertli Dolap, Yani, derdin olduğu yerde “insan” vardır. 

 Ovaların, dağların tenhalığında “bir gıcırtı sesi”ne hasret kalmak bile acıdır, belki! Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz… bakınız; kaç dostumuz var? “Ha!” deyince, ha? “Ha!” deyince, derdimize koşanların bile, bizden daha dertli, gıcırtılı olduğunu görmüyor muyuz, duymuyor muyuz! 

Ya, “Ya Hay!” deyince… Sonsuz Bir Dost’la olduğumuzu anlıyoruz. Hiçbir derdi yok! Hiçbir sıkıntısı yok; sıkıntılarımızı alanın. O zaman gıcırtılarıma seviniyorum.

“Hey, beni duyan Bir’i var! Oh be!” Elinde sonsuz şifalı merhem… Ya Hay! Ya Şâfi! Ya Kuddüs!

“Suyum alçaktan çekerim;

Döner yükseğe dökerim.

Görün ben neler çekerim!

Derdim vardır; inilerim.”  

İnsandan kağnıya… dertsiz ne var ki! Hem, bizim için “dert” dertsizlikmiş! Bizim için “dert” dermanın kendisiymiş! Suyu alçaktan çekmek… dönüp yükseğe dökmek…

İhtiyaçlar… bitmeyen… Tam yükseldiğini sandığında… ah, düşüvermek... ve...

“Tut beni, ey Düşmeyen!” yalvarışlarıyla… yükselmek yeniden... (Bunlar, insan halleri şeyler…)  

Dert söyletir; aşk inletirmiş. Bu yazdıklarımız da derdimizin söyle/t/mesi; aşkımızın inle/t/mesinden başka nedir ki... Başka bir işimiz mi var yoksa?! Bir kağnı gıcırtısı kadar olsun derdimiz yok mu? Bir kağnının, bir dertli dolabın gıcırtısı varsa… senin nice dertlerin, nice gıcırtıların vardır; bilir misin? 

 Hem, bu âlemde boşluğun olmadığını gösterdiğinden… gıcırtıya, nazar-ı müsamaha ile bakılmalı... Bir kapı gıcırtısı; bir arkadaş olur umduğunuz/ummadığınız demlerde. Menteşelerin:

“İşte bu ân!”ı beklemediği… ne malûm? “Ah, bir de şu son yağ(cık)lar  erise!” diye zavallıcıkların etleri, yağları erimiştir: “Aramızdan çıksalar!” diye... Ya sevinç gözyaşlarıysa?! Ya hiç istemiyorlarsa yağlanmayı?! Aralarına girilmeyi?! (Kim ister ha, kim ister!) Bu iki sevgi(li)yi bırakın kendi hallerine, dillerine… Onların ne dediğini her şehirli, her köylü okuyabilemez. Gıcırtı da bir dildir; tercümesi gerekir. 

Hem gıcırdamak “beraber olma” isteğinden, “beraber olmak”tan başka nedir ki... Gıcırdamak ağlamaktır... Yük altında kalmaktır… Yükü yüklenememektir. Gıcırdar dişlerimiz, düşlerimiz. Niye? Hep yük altında ağlarız. Ha sesli ha sessiz… Ağlamak; nazlanmaktır, istemektir. Gıcırdamak acizliğin bestelenişidir, ses/tel/lenişidir. 

“Gıcır” halleriniz varsa… gıcırtınız pek olmaz. Ama bu “gıcır gıcır” haller ne kadar sürer ki… 

Bir ân gelir; gıcırtı, başlayıverir. Bundan kaçabilemezsiniz. Ütünüz, fi/yakanız bozuluverir. Gıcır gıcır ayakkabılarımızın bayram gülümseyişleri çarçabuk “nostalji” ye terk-i mevki eyler. Herbir ihtiyacımız bir gıcırtımızdır.

İsmimizi unutarak yaşarsak… gıcırtıları bir “beste” gibi dinlemek şöyle dursun, bitmeyen bir ağıt olur, bakışlarımız. Gıcırtılarımızı tedavi etmeli miyiz; etmemeli miyiz? (Bir de edebilr miyiz?!) Herkesin kararı kendine de… her bir gıcırtımızın bir ihtiyaç çığlığı olduğu gizlenemiyor demek (ki gıcırdıyoruz!) 

Yük altında tekerlekler gıcırdar. Ahşap merdivenler gıcırdar. Bu dilleniş, bir dileniştir aslında. Dağlardan inmeyen “gurura” bir bileniştir: “İnmiyorsun oralardan, ama bir işe de yaramıyorsun!” bilenişi...

Biz hep gıcır gıcır haller dileriz. Gençlik gıcır gıcırdır. Ama ihtiyarlık gıcırtılı... Gıcırı da gıcırtıyı da görür, duyarız ki… bu karşılaştırmalardaki “farkı” bilelim.

Gıcırtılı, hep eskiyen hallerimizi; ezelî ve ebedî hep yeni olana arz edelim. Arz-ı didar edelim: “Ey yüzümüzü, ey özümüzü gören! Ey bizi duyan! En duyar/lı sensin! Bizim her sana mâlûm...”

Hep bu çekip gitmeli hallerden; “benim” gıcırtılı hallerim. Gelene ağlarım; sevincimden... Gidene ağlarım; hasretimden... Ben, buyum! Kâh gıcırtıyım, kâh dertli dolap... Kâh içim oyuk, derdim büyük... Kâh ben Yunus-u bîçare, kâh pâre pâre… Kâh her tarafı yâre…

…ve doğumla başlar “gı”larımız, “ınga”larımız, ağıtlarımız… Hangi yaşta nefesi teslim edersek edelim… çocuğuz. Elimiz kısa... Bütün gücümüz; güçsüzlüğümüz... “Gı”larımız; yani gıcırtılarımız, ihtiyacımız bitmeyecek. Gözyaşlarımız ebedî gülleri açtıracaksa... gıcırtılarımızdan gıcıklanmayalım. 

Okunma Sayısı: 1961
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Altay

    29.9.2018 19:34:16

    Çok hoş... elinize sağlık

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı