1975 yılına kadar devrimci komünistlerin içinde din ve maneviyat düşmanlığı yapmış biri olarak, o yıl Allah’ın lütfu ve ihsanı ile bir kitap sergisinde Yeni Asya standındaki Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı ve daha sonra Risale-i Nurlarla tanışıp, (saatlerle ifade edilebilecek bir zaman diliminde) beni zulmet karanlığından nura kavuşmama vesile olan Yeni Asya’ya elbette borcum var, (Nurlarla tanışmam “BİR İHTİDA HİKÂYESİ” başlığı ile 12 Kasım 2014 tarihinde Yeni Asya’da yayınlanmıştır.)
Hazreti Adem’den (as) başlayıp, daha sonra gelen bütün enbiya ve evliyalar, şerrinden ve fitnesinden istiaze ettiği (çekindiği) ve Resulullah’ın (asm) (bilmana) “Süfyanın zamanına yetiştiğinizde, onu siyaset canibiyle mağlûp edemezsiniz,” diyerek ahir zamandaki şer ve fitnenin başı olan “süfyan”ı ve onun şahs-ı manevisini nazarıma gösterdiği gibi ve onunla nasıl mücadele edileceğinin şifresinin ancak Risale-i Nur hizmeti ve ondaki elmas gibi hakikatler ile olacağını öğreten “YENİ ASYA’YA” borcum var.
Üstadımız Mektubat’ta “Risale-i Nur bu mübarek vatanın manevî bir halaskârı olmak cihetiyle... Şimdi iki dehşetli manevî belâyı defetmek için matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders verme zamanı geldi veya gelecek zannederim” demiştir.
Zübeyir Gündüzalp Ağabey ise “Lahana yaprağı kadar bile günlük gazetemiz olsa da, her gün Risale-i Nur’a hücum edenlere cevap verebilsek” diyerek, günlük bir gazetenin önemine işaret etmiştir.
Bugün itibariyle bu görevi YENİ ASYA’nın ifa ettiği muhakkaktır. O halde eski veya yeni bütün Nur Talebelerinin Yeni Asya’ya borçları olmalı.
Üstadımız Kastamonu Lâhikası’nda “Risale-i Nur’a intisap eden kişinin en ehemmiyetli vazifesi onu yazmak ve yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu (Risale-i Nur’u) yazan ve yazdıran Risale-i Nur Talebesi unvanını alır” der. Bu zamanda Risale-i Nurları “yazmak ve yazdırmak” vazifesini bir yönüyle günlük olarak gazeteyle, aylık dergileriyle ve diğer kitap neşriyatlarıyla Yeni Asya deruhte etmektedir. O halde Yeni Asya’ya borcumuz olmalı.
Yıllarca Yeni Asya camiasında Risale-i Nur’a hizmet etmiş, burada kendini göstermiş, fikrini ve ilmini geliştirmiş, yazılar, kitaplar yazarak basın sahasında söz sahibi olanlar... Sonra, muhtemelen şahsî hatalar yüzünden ayrılanlar, benim gibi sizlerin de Yeni Asya’ya bir borcunuz olduğu kanaatindeyim.
Üstadımız kendisinin dahi kusurlarının olabileceğini, Barla Lâhikası’ndaki şu sözleri ile ifade ediyor: “Benim şahsımdaki kusurat ona (Risale-i Nur’a) sirayet edemez. Benim yırtık dellâllık elbisem, onun baki elmaslarının kıymetini tenzil edemez.” Böyleyken, şahsî kusurlardan ziyade hizmetin esasına, meşverete, düsturlara uymak hususu daha uygun olur, kanaatindeyim.
Bu cemaatten ayrılanlar; Yeni Asya’nın vazife-i asliyesi olan süfyanizm ile basın yoluyla mücadelesini zayıflatmış olurlar. Ekseriyetle bir şahsın peşine takılıp, şahs-ı maneviden mahrum kalıyorlar.
Yeni Asya’nın çizgisi çıktığı günden beri hiç kırılmadan devam ediyor. Delil görmek isteyenler arşivlere bakabilirler. Dünya ve siyaset görüşü değişen gazete ve cemaat değil, “Desise-i Şeytaniye” bahsindeki, nefislerine ve enaniyetlerine mağlûp olanlardır.
Risale-i Nur hizmeti yapıyorum diyenler; her gün bütün sayfaları ile “Risale-i Nur, Risale-i Nur, Risale-i Nur!” diyen Yeni Asya’ya borcumuz olmalı.
Cenâb-ı Allah istikamet dairesinde bu kudsi dâvânın hadimi ve sesi olan Yeni Asya’ya borcunu ödeyenlerden eylesin. Amin.