"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sormak lazım

Cevher İLHAN
26 Aralık 2015, Cumartesi
​Mâsumların eline bavulu kim verdi?

Terör örgütünün Güneydoğu’daki il ve ilçelerde yaptığı zulme dikkat çeken Başbakan, “Mâsum insanların elinde bir bavulla evlerini, kentlerini terk etmeye zorlandığı”ndan yakınmıştı.

Oysa ilçe dışından gelen Cizre’deki öğretmenler Millî Eğitim Bakanlığı’ndan cep telefonlarına gelen bir mesajla bavullarını alıp terminallere koşmuşlar, yollarla düşmüşlerdi. 

Bu durum, peşinen geri kalan kamu görevlilerinde yeniden sokağa çıkma yasağıyla çatışmalar başlayacak, yine patlamalar olacak, sokaklar ateşe verilecek endişesini meydana getirdi. Nitekim çok geçmeden bu endişelerin haklı olduğu ortaya çıktı.  

Sormak lâzım; mâsumların eline “bavul”u kim verdi? Ve ortalığın yakılıp yıkılmasıyla ne netice alındı? 

GARABET

“Trajik oyun”da Türkiye’nin “rol”ü

BM’de kabul edilen “yeni Suriye plânı”nda Şam yönetiminin de “ortak geçiş hükûmeti”nde bir aktör olarak yer alacağının belirtilmesine karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de 400 bin mâsum insanın öldürüldüğünü belirtip, “DEAŞ bahanesiyle yürütülen güç mücadelesi, at izinin it izine karıştığı trajik bir oyuna, bir tiyatroya dönüştü. Herkes rol yapıyor. Herkes rol çalmanın peşinde koşuyor. Ama ölen bebekler, çocuklar, kadınlar, ak sakalı ihtiyarlar gerçek” diye yakınmış.

Dört senedir Suriye üzerinde oynanan “trajik oyun”da yüzbinlerce mâsumun katledildiği, ülkenin kargaşa ve kaosa sürüklenip alevlendirilen iç savaşın daha da azdığı doğru da, herkesin “rol çaldığı”  bu “oyun”da Türkiye’ye biçilen “rol” nedir bilinmiyor. Asıl garabet bu. 

Hani, Kasım 2012’de muhaliflerin saldırılarının başlamasının ardından dönemin “Suriye’nin yüzde 70’i muhaliflerin kontrolünde, Esad üç aya kadar gitti, gidecek”ti. Hani, dönemin Dışişleri Bakanı’nın “müjdesi”yle “Birkaç haftaya kadar Emeviye Camii’nde Cuma namazı kılınacak”tı…

GÜNDEMDEN       

“Irak’tan çekilme” serencamı

Türkiye ile Irak arasındaki kriz, Ankara’nın, Kuzey Irak yönetiminin başşehir Bağdat’ı devre dışı bırakarak bölgedeki petrolü Türkiye üzerinden satışından kaynaklanıyor. 

2012’de Türkiye’nin Irak’ı by pass ederek ecnebi şirketlerle bölge petrolünün, başta İsrail olmak üzere, dünya piyasalarına taşınmasına aracılık etmesiyle Ankara-Bağdat hattında gerilim yükseliyor.

Türkiye, 1996’dan bu yana Irak’ın kuzeyinde varlığını sürdürüyor. Bir yıldan beri de Başika kampı faaliyette. Ancak Türkiye’nin eğitim vermek maksadıyla Musul yakınlarındaki Başika’ya 150 asker ve 18 tank göndermesiyle Irak’la kriz yeniden depreşti. 

Çarpıcı olan, Irak’a son asker gönderilmesi üzerine Ankara’nın tezâtlarla ve hatalarla dolu tavrı. 

Zira Ankara’nın Bağdat yönetiminin oluru alınmadan 4 Aralık 2015’te Başika’ya asker gönderilmesiyle tetiklendi. Bir gün sonra, Irak Başbakanı İbadî, Türkiye’nin askerlerini çekmesini istedi. Peşinden 6 Aralık’ta Bağdat’tan Türkiye’ye askerlerini çekmesi için 48 saat süre tanınarak ültimatom verildi. Ardından NATO’ya ve BM Güvenlik Konseyi’ne başvurdu. 

İşin ilginci, Dışişleri Bakanı, 7 Aralık’ta “Biz oraya dâvet üzerine gittik” derken, Irak, Türk askerinin konuşlandırılmasının Irak hükümetinin bilgisi olmadan gerçekleştiğini nazara verdi.

Akabinde 10 Aralık’ta askerlerimizin Irak makamlarının talepleri doğrultusunda Peşmerge ve Musullu gönüllülere eğitim ve donatım desteği sağladığını belirten Başbakan, “Askerlerimizi geri çekmeyeceğiz, Musul kurtulana kadar oradayız, birliği güvenliği için her tedbiri alacağız” diye konuştu. Bir gün sonra ise “dâvete icâbet ettiklerini” söyleyen Cumhurbaşkanı, “Kesinlikle askerlerimizi çekmemiz söz konusu değil” cümlesini tekrarladı. Bunu Obamaya’ya da anlattığını bildirdi. 

Bu arada krizin çözümü için Dışişleri ve MİT Müsteşarı Bağdat’a gönderildi. Üç gün sonra ise Irak Başbakanı, “Türkiye, ABD ve bize askerlerini çekeceğini iletti” derken Irak’taki askerlerin bir kısmının çekildiği açıklandı. 15 Aralık’ta hükûmet sözcüsü hâlâ “Geri çekilmedik!” diyordu; lâkin bu kez Obama’dan, “Bir kısmı yetmez, Irak’taki askerlerin tamamını çekin” çağrısı geldi.  

Akabinde 19 Aralık’ta Başbakan, “Musul’da askerî varlığımız sürecek” çıkışında bulunurken, aynı gün Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye, Irak tarafının hassasiyetini dikkate alarak koruma kuvvetlerinin Musul vilayetinden intikali için başlayan süreci devam ettirecektir” bildirisiyle “çekilme”yi duyurdu. 

Çelişkili açıklamalar devam ederken, iktidara yakın medya, “Irak’ta Avustralya dahil 20 ülkenin askeri var, niye bizim askerlerimizi kabul etmiyorlar?” diye yakınıyor. 

Özetle, “komşularla sıfır sorun” iddialı “stratejik derinlikli” yanlış politikalar, Türkiye’yi yanıbaşındaki Müslüman komşusu Irak’la arasını açarak dışlamıştır. Dahası Türkiye’yi BM yasalarına göre, “hükümran bir ülkenin topraklarına izinsiz girmek”le “işgalci” durumuna düşürmüştür. ..

HAFTANIN SÖZÜ

“İsrail’le dost canlısı”

(“İsrail ile dostuz diyen AKP sözcüsüne), “İsrail’le bu kadar dost canlısı mesajını keşke seçimden önce verme cesaretini keşke gösterseydiniz!”

Osman Atalay, İHH Mütevelli Heyeti üyesi

“İsrail’le müzâkereler olumlu ilerliyor”muş!

NELER OLUYOR

İsrail’le “yeni anlaşma”da kamuoyundaki tepkileri dindirmek adına iktidardan sık sık “Henüz müzâkereler sürüyor” diye peşpeşe açıklamalar gelirken, “şartlar”dan biri olan “Türkiye’nin Filistinli aktivistlerin faaliyetlerine izin vermemesi”nin gereği olarak Hamas’ın önde gelen yöneticilerinden ve askerî kanadının önemli isimlerinden Salih El Aruri Türkiye’den sınır dışı edilip ayrıldı bile. 

Nitekim AKP sözcüsünün, “Devletler arası ilişkilerde inişler çıkışlar olabilir, ancak bizim halklarla ilişkilerimiz her zaman dostâne bir düzleme sahiptir. İsrail halkı ve devleti dostumuzdur” sözleriyle tartışmalar sürerken, peşinden gelen tavzihler de aynı nitelikte.

Son Bakanlar Kurulu toplantısından sonra İsrail ile müzakerelerin olumlu bir istikamette cereyan etmekte olduğunu ifade eden Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcüsünün, “Şu anda teknisyen düzeyinde devam eden ve bir müddet daha süreceği anlaşılan görüşmelerin kesinleştiğinde siyasî noktaya taşınacaktır” ifâdesi aynı anlama geliyor. Başbakan’ın, partisin Meclis grubunda “Henüz bir sonuç yok” dese de, “İsrail’le görüşmelerin olumlu bir şekilde ilerlediği” sözlerinde olduğu gibi. 

Görünen o ki, “komşularla sıfır sorun” bir tek İsrail’e işliyor. Başta Suriye, Irak ve İran olmak üzere Müslüman komşularla ilişkiler bozulurken, İsrail’le daha da ilerletiliyor. İktidar cânibi, İsrail’i suçlayıp, “Filistin’i Gazze’yi üzecek hiçbir adımı atmayız” teminatlarıyla toplumun gazını alırken, iktidar partisi ve hükûmet sözcüsünün ikrarıyla İsrail’le süregelen ilişkiler daha üst düzeye çıkarılıyor.

Ve bu arada Mavi Marmara pazarlığında Türkiye’den İsrail doğalgaz hattı ile Avrupa’ya İsrail gazı taşınırken, “Fırat ve Dicle suyu projesi”yle Türkiye’nin su kaynakları İsrail’e akıtılıyor.

Kısacası, İsrail’le ilişkiler ilerletilirken kamuoyu avutuluyor, oyalanıyor…

HAFTANIN FOTOĞRAFI

(Bu savaşın) Hak ve hakîkat ve din ve adâlet hesâbına olmadığına ve belki (bilâkis) inat ve asâbiyeti milliye (ırkçılık damarı) menfaat-i cinsiye (şahsî ve yakınlarının çıkarı) ve nefsin enâniyetine dayanan ve dünyada emsâli vuku bulmayan gaddarâne bir zulüm hesâbına milyonlar mâsumların kanları heder ediliyor.           Bediüzzaman

Okunma Sayısı: 1377
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı