Şarkının gerisini biliyorsunuz... Yine de hatırlatayım: “Belki gelirsin sen bakarken pencereden / Gözler yalnız özler karda senden izler.”
Çocukluğumuzda çokça terennüm ettiğimiz bu şarkı TRT’nin tek tabancalı siyah/beyaz yayın yaptığı döneme rastlar. Bu şarkı nedense bende o izleri taşıyor.
Bizim kuşak bu şarkıyı Nilüfer’in ağzından duymuş olabilir. Ancak şarkının sözleri Fecri Ebcioğlu’na aittir. İlk seslendiren ise, Salvatore Adamo’dur... Ki bizim bir önceki kuşağın kulaklarında Adamo’nun sesi yankılanır.
Adamo, İtalyan asıllı Belçikalı bir şarkıcı... Fransızca şarkıları Avrupa’nın ticarî anlamda en başarılı şarkıcılarından biri... Albümlerinin ise 100 milyon sattığı söyleniyor.
Peki, Türkçe sözlü bir şarkının Adamo gibi çok başarılı bir müzisyenin ağzında ne işi vardı?
O döneme biraz gidelim isterseniz: 1960’lı yıllar Türkiye’de Fecri Ebcioğlu ve Sezen Cumhur Önal’la birlikte yabancı şarkılara Türkçe söz yazma modasının başlangıcıydı.
Adına da “aranjman müzik akımı” dediler. Yani, şarkılar resmen “çalıntı” veya “intihal”di... Böyle olmasına rağmen, ne yazık ki, birçok yabancı şarkıların Türkiye’ye girmesine öncülük ettiler.
Bunu neden yaptılar? Cumhuriyet dönemi sonrası doğan kültür boşluğunu “batı”lı şarkıların o pespaye müziği ile doldurmak amacıyla yaptılar.
O dönem Türkçeye uyarlanan bu şarkıların özgün yorumcu ve bestecileri de zaman zaman konserler vermek ve plak doldurmak için reklâma ve paraya ihtiyaçları vardı. İşte Türkiye bu sahada çok bakirdi ve aynı zamanda onlar için bir fırsattı.
Bu yüzden birçok parçalarını Türkçe seslendirdiler. Hatta bu yabancı şarkıcılar söz yazarları tarafından paylaşılmıştı.
Meselâ, Sezen Cumhur Önal; Patricia Carli, Peppino Di Capri ve Sacha Distel’in şarkılarını...
Fecri Ebcioğlu ise; Juanito, Marc Aryan ve Adamo’nun şarkılarını Türkçeye çevirip plak doldurdular.
Türkçe Pop müziğin tohumları işte böyle atıldı. Onlar para kazandı. Biz ise müziğimizi kaybettik...
«
Neymiş; “Her yerde kar var.” Boşversene...
Bizim “Nev’i”nin gazeli ne güne duruyor? Kış soğuğunun şiddetini kendine has bir ifadeyle şöyle döker mısralara: “Şöyle serd oldı yine sarsar-ı deyden bu cihan/ Oldı mihr ateşi sincabî sehâb içre nihân...”
Şahsen anlamak için ben de lügatçeye bakarak, tercüme ettim. Diyor ki, “Kışın soğuk rüzgârından bu cihan öyle soğudu ki, güneş ateşi, sincap renkli bulutun içinde görünmez oldu.” (Nev’inin iki gazeli, Dr. N. Sefercioğlu, s. 9)
Nev’i, beş beyitlik gazelinde, sanatkârane bir edaya büründüğü söylenebilir. Güneş bütün âlemi ısıtan bir ateş topudur. Şairin “mihr ateşi” ifadesini kullanmasının sebebi budur.
«
Kendi müziğimizi ve özümüzü yakalamak için öncelikle “dil”imize sahip çıkmamız gerekiyor. Geçmişimize örülen bu duvarları nasıl aşacağız bilemiyorum.