"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Avrupa Birliği, Birinci Avrupa’nın eseridir

02 Ocak 2024, Salı
“Said Nursi’ye göre diğer fikr-i milliyet Birinci Avrupa’nın fikr-i milliyet yaklaşımıdır. Günümüzde Avrupa Birliği dediğimiz yapı bu anlayışın eseridir. Yirmi yedi farklı devletin oluşturduğu bu yapının kurucu anlaşmalarına bakıldığında, üye devletlerin insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi ortak değerlerde birleştiği ancak her devletin kendi anayasal karakterine saygı duyulduğu ve böylece farklılıklara saygının altının çizildiği görülecektir. Yani Birinci Avrupa’nın ruhunda, müsbet olmak şartıyla, fikr-i milliyete yer vardır.”

GİRİŞ:

Yeni Asya’nın Birinci Avrupa köşesinin yazarı ve Almanya’da doktora öğrencisi hukukçu Ahmet Said Aydil
Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesinde “İki Avrupa ve Milliyetçilikleri” konulu seminer verdi.

Önce şu soruyla başlayalım: Seminerimizin başlığının birinci kısmını oluşturan “İki Avrupa” kimlerdir?

Avrupa Medeniyeti, Risale-i Nur’da iki ana başlık altında sınıflandırılmıştır:

Birincisi; temel dayanağını semavi dinlerden ve vahiyden alan, hakiki İsevîlik dininden ve İslamiyet’ten aldığı feyizle insanların sosyal hayatları için faydalı bilimi ve sanayiyi insanların hizmetine sunarak terakki etmelerini sağlayan, hakkın ve adaletin göz ardı edilmediği, “benmerkezci”liğin değil toplum menfaatinin ön planda olduğu medeniyet.

Yani amacı mümkün olduğunca temel ortak değerler belirlemek ve bu değerler çerçevesinde devleti çoğullaştırıp barışı sürdürülebilir hale getirmeyi amaçlayan Avrupa.

İkincisi ise; insanları sefahat ve dalalete sevk eden, unsuriyeti ön planda tutan, dayanışma yerine mücadele ve boğuşmayı netice veren medeniyet. 

Yani amacı ortak değerlerden beslenen çok yönlü bir toplum oluşturmaktan ziyade baskı ve gerekirse savaş yoluyla etnik, dinî veya kültürel homojenite sağlamak olan ideolojik bir devlet aracılığıyla o çerçevenin dışına taşanları “ayrık otu” misali adeta yolmayı misyon edinmiş Avrupa.

Zaten İkinci Avrupa ruhu ne zaman güçlense Avrupa kıtasında savaşlar patlak vermiş ve büyük kıyımlar yaşanmıştı. O savaşlarla değişen sınırlar ve güç dengeleri taş çatlasın 50 sene sonra tekrar patlayan savaşlarla yeniden değişmekteydi. Barış asla sürdürülebilir olmuyordu. Bu anlayışın sonucu patlak veren Birinci ve İkinci Dünya savaşları yeryüzünde görülmemiş bir kıyıma sebebiyet verdi. Tek başına İkinci Dünya Savaşı, askerî ve sivil ölümler dahil doğrudan 50-56 milyon arasında ölüme sebep oldu. Savaşa bağlı hastalık ve kıtlıktan kaynaklanan ölümler de 19-28 milyonu buldu.

Bediüzzaman Said Nursi fikr-i milliyeti ikiye ayırır.Peki nereden geliyor bu İkinci Avrupa’daki cani adavet ruhu? Kaynağı ne?

İki Avrupayı bu açıdan ayırt eden en önemli özellik “fikr-i milliyet”e yani milliyet fikrine dair anlayışları.

Bediüzzaman Said Nursi fikr-i milliyeti ikiye ayırır. Onlardan ilki olan “menfi milliyetçilik” ona göre şeâmetlidir ve zararlıdır. Başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adâvetle devam eder, müteyakkız davranır. Muhasamet ve keşmekeşe sebeptir. 

Menfi milliyetçilik İkinci Avrupa’nın devletin meşruluğunu oluşturmada dayandığı nokta-i istinadıdır. Bu Avrupa, bir milletin mensuplarının diğer unsurlara ve milletlere sürekli adavetle baktığı, sadece bir milletin çıkarlarını düşündüğü ve bu doğrultuda iş birlikçi bir uluslararası düzeni değil, güçlünün zayıfı ezdiği bir düzeni kabul etmiştir. Bu sebeple de her zaman savaşa hazırdır.

Bu doğrultuda Said Nursi, Avrupa milletlerinin bilhassa ikinci dünya savaşı öncesindeki yüz yılda  menfi milliyetçiliğin özü olan unsuriyet yani ırkçılık fikrini çok ileri sürdüklerini söyler ve Fransız ve Alman devletlerinin çok şeâmetli ve neredeyse ebedî sayılabilecek düşmanlıklarının da, iki dünya savaşındaki müthiş zulümlerin de bu menfi milliyet fikrinden kaynaklandığını ve bunların da bu fikrin insanlık için ne kadar zararlı olduğunu gösterdiğini anlatır.

Said Nursi’ye göre diğer fikr-i milliyet Birinci Avrupa’nın fikr-i milliyet yaklaşımıdır. Bu aslında “müsbet milliyettir” ve sosyal hayatın iç ihtiyaçlarından ileri gelir. Bu milliyet fikri yardımlaşmaya ve dayanışmaya sebeptir; faydalı bir kuvvet temin eder. Farklı milletlerin varlığını kabul eder ancak bunu bir adavet sebebi addetmez. Aksine milletlerin farklı geleneklerini bir ortak hazine kabul eder ve bu çeşitliliğin korunması gerektiğini savunur. 

Günümüzde Avrupa Birliği dediğimiz yapı bu anlayışın eseridir. Yirmi yedi farklı devletin oluşturduğu bu yapının kurucu anlaşmalarına bakıldığında, üye devletlerin insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi ortak değerlerde birleştiği ancak her devletin kendi anayasal karakterine saygı duyulduğu ve böylece farklılıklara saygının altının çizildiği görülecektir. Yani Birinci Avrupa’nın ruhunda, müsbet olmak şartıyla, fikr-i milliyete yer vardır.

Birinci Avrupa ve İkinci Avrupa zihniyetlerinin günümüzdeki mücadelesi

Birinci ve İkinci Dünya Savaşının dehşetinden ders alan Avrupalı elitler Avrupa Konseyini ve son haliyle Avrupa Birliğini kurarken, önce ellerindeki yıkım, kan ve caniliğe baktı, mahcup oldu ve sonra ileri bakarak bir hedef hazırladı:

İşte o âkil adamlar “menfi milliyetçiliğin dayattığı katı sınırlı ulus devlet yapısı bizi mahvetti” diyerek, adım adım, sınırların kalktığı bir Avrupa’ya yürüdü. Kooperasyon yoluyla devletler arası işbirliğini arttırdı. Kaynaşma yoluyla vatandaşlar arası barışı pekiştirdi. 

Takip eden yıllarda, kendi tarihinden ders almış olan ve bu sözleşmelere riayet eden Birinci Avrupa, kendi topraklarında, insan hakları merkezli, demokratik denetimci mekanizmalar kurdu ve bu doğrultuda geliştirdiği ekonomik sistemlerle vatandaşlarına refah sağladı. 

Ancak Avrupa kendi içindeki sınırları kaldırırken ne yazık ki İslam coğrafyasına çizilmiş sınırlar sertleşti. Görünüşte bağımsızlığını kazanan devletlerle dolan İslam coğrafyası, ekonomi, eğitim ve mutluluk parametrelerinde geri kalırken baskıcı yönetimler güçlendi. Bu zalim yöneticiler, iktidarları tehlikeye girdiğinde, tarihten ders almamış “İkinci Avrupalıların” da desteğiyle, kan dökmekten hiç çekinmediler. Ortadoğu kana bulandı.

Günümüzde “Bu topraklarda sadece Yahudi yaşar” diye tutturmuş, İkinci Avrupa’yı kendine örnek ve destek alan bir grubun işlediği insanlık suçlarına itiraz edici ses çıkarmak bir yana Doğuda da Batıda da neredeyse bu zulmü destekleyecek açıklamalar yapılmakta. Bugün sömürgeciliğin kitap tanımını harfiyen yerine getiren ve sömürgecilerin çizdiği sınırların vasisi olan İsrail’in en büyük destekçilerinin başında Avrupa Birliği yer alıyor. Gözlerimizin önünde soykırım yaşanıyor ve Avrupa, uğruna felaketler yaşadığı “evrensel” değerleri İsrail desteği hatırına yok ediyor.

Birinci Avrupa hâlâ hayatta ve İkinci Avrupa ile mücadele ediyor

Elbette hepsi böyle değil. Birinci Avrupa dediğimiz, vicdanlı ve demokrat Avrupa yine tepkisini koyuyor ve koymaya devam edecek. Onların arasında her dinin ve milletin üyesi bulunmakta ve muktedirlerin önlerini görmeleri için baskılarını yapmaktalar. Vicdanlı Avrupalılar sokakları ve meydanları doldurdu ve doldurmaya devam edecek. Bu gidişe dur denmesi için onların bize, bizim onlara destek olmamız gerek. Aksi takdirde din mlliyetçiliği ekseninde yaşananlar sadece Filistin halkının değil bütün dünyanın geleceğini karartacak.

Bize düşen bizi Birinci Avrupa’dan koparmaya çalışanların ekmeğine yağ sürmemek. Vicdanlı bireylerle ve kitlelerle, o fitnecilerin inadına, dinleri ve milletleri ne olursa olsun bağ kurmak ve zulme karşı birlik olmak. Birinci Avrupa hâlâ hayatta ve İkinci Avrupa ile mücadele ediyor. Eminiz ki demokrasi yoluyla liderlerini hesaba çekecektir. Zira onlar da biliyor ki eğer insanlık bu zulme kolektif olarak yeterli tepkiyi veremezse bu tür zulümler dünya çapında normalleşecek ve artacaktır.

Bu doğrultuda, dünyanın bu karanlık günlerinde 100. yılına girdiğimiz Cumhuriyetimize yakışan, onu demokrasi ve hukuk devleti sıfatlarıyla donatıp taçlandırmaktır. Bu çerçevede Birinci Avrupa ve AB projesi ilkesel açıdan bize örnektir. Türkiye dünyada adalet savunuculuğu yapmak ve kendi vatandaşlarını da refah içinde yaşatabilmek istiyorsa; menfi milliyetçilikten sıyırılmaktan ve  hürriyet, barış ve adalete susamış olan bu coğrafyanın parlayan yıldızı olmaktan başka çaresi de yoktur.

Okunma Sayısı: 2662
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • fatih

    2.1.2024 20:56:46

    Allah razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı