"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yeni Asya Risale-i Nur ölçülerine dayalı tavizsiz bir duruşun vesikasıdır

30 Eylül 2018, Pazar
Kırklareli’nde mûkim Hüseyin Kırmızıtaş ile Adnan Menderes’i, demokrasiyi, Risâle-i Nurlar’ı, Yeni Asya’yı konuştuk.

ROPÖRTAJ: RÜSTEM GARZANLI

Hüseyin Bey; Adnan Menderes’i gören ve demokrasiye gönül veren biri olarak Menderes ve demokrasi hakkındaki görüşünüzü alabilir miyim?

Demokrasiyi benimseyen ve Menderes aşığı bir ailedenim. 1954 yılında Kırklareli’nde meşhur meydan diye tanınan asırlık çınar ağacın altında köylüsü, esnafı, işçisi, memuru, her kesimden insanlar Adnan Menderes’i dinlemeye gelmişti. Ona yakınlaşmak, yakından onu dinlemek için insanlar birbirlerini eziyorlardı âdeta. İşte ben de altı yaşında bir çocuk olarak, o gün Menderes’i yakında gördüm.

Kaderin cilvesi, asırlık “Meydan çınar ağacı” tek parti döneminde mazlûm halkın infazına şahitlik ettiği gibi; İslâm kahramanı Menderes’in demokrasi konuşmasına da şahitlik etmişti.

Çiftçisi, esnafı her kesim Menderes’ten memnundu. Onun zamanında çiftçi ürettiği ürünü serbestçe satabiliyordu. Beslediği hayvanları vergisiz satabiliyordu. Çiftçinin cebinde para vardı, bereket vardı, Jandarma ve karakol korkusu kısmen kalkmıştı.

Tabir caiz ise millet hür dünya ile tanışmıştı. Millet Menderes’in aşığıydı, Menderes milletin ve vatanın aşığı...

17 Eylül 1961’de İmralı Adası’nda idam haberini Kırklareli’nin çarşı parkında radyodan duydum, çok üzüldüm, evime ağlayarak gittiğimi unutamıyorum.

27 Mayıs 1960’da yapılan bu ve üç vatan evlâdının şehid edilmesi ile sonuçlanan bu hain darbe, Türkiye’de darbeler tarihinin öncüsü olmuştu. Ondan sonra 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri, 28 Şubat 1997 muhtırası ve son olarak da 15 Temmuz meşum darbe girişiminin temellerinde 27 Mayıs darbesi yatmaktadır. O günden beri milletin başı bu darbelerden bir türlü kurtulamadı. Merhum Adnan Menderes’in icra ettiği demokrasi, insan hakları ve ekonomi gibi güzel günleri tekrar bekliyoruz.

Yeni Asya okuyucusu olarak, Yeni Asya’yı tarif edersen neleri söylersiniz?

Efendim, Risale-i Nurlar’ın naşir-i efkârı olan ”İttihat gazetesi” 1967’de ne yazmışsa bugün Yeni Asya da onu yazıyor. Yeni Asya Risale-i Nur ölçülerine dayalı tavizsiz bir duruşun vesikasıdır. Dünya var oldukça bu duruş devâm edecektir, inşaallah….

Yeni Asya’ya karşı rahatsızlık duyanlar olabilir, bu rahatsızlık asla şevkimizi kırmaz. Bilâkis daha fazla okumaya ve sahip çıkmaya bizleri teşvik ediyor. Ben gazetemi günlük okuyorum, okuyorum deyince gelişi güzel değil, birinci sayfasından başlıyorum, son sayfada ki reklâmlara kadar okuyorum.

İstanbul, Cağaloğlu’nda bir Yahudi esnafı hergün bir Yahudi gazetesi alıyor ve okuyor gibi elinde tutuyormuş. Birisi ona demiş: “Gazeteyi ters tutuyorsun”

Yahudi: Okumam yazmam yok.

Adam: O zaman niye gazete alıyorsun, boşuna para veriyorsun.

Yahudi: Bu gazete dâvâmı anlatıyor, gazeteye katkı olsun diye, alıyorum.

Evet bu bir anekdot olabilir, amma işin hakikati böyle olması lâzımdır.

Gazetecilik kolay iş değildir, binbir emekle hazırlanıyor, biz de gazetemize sahip çıkalım, okuyalım, okutalım, bir katkı da benden olsun diyebilelim.

Risale-i Nurlar’la nasıl tanıştınız, hayatınıza nasıl bir yön verdi, anlatır mısınız?

Beni, Risale-i Nurlar’la tanıştıran Yeni Asya Gazetesi’dir. Yeni Asya dershanenin yolunu bana gösterdi. Bayiden aldığım Yeni Asya Gazetesi’nin manşetleri beni okumaya teşvik etti, gazetenin bir esas üzerinde tesis edildiğini fark ettim. Her bir yazar ayrı ve fakat öncelikle din ve âlem-i İslâm’ı ilgilendiren konular, afakî meseleler yok, gazeteyi okudum, okudukça hoşlandım, hoşlandıkça gazeteyi bırakmak istemedim. Artık bir gazete sahibi olmuştum.

Bir sonbahar gecesi idi, bir arkadaşımın evinde sohbet vardı, ev sahibi beni de çağırdı. Evde birkaç arkadaş oturmuş, birisi kırmızı kaplı bir kitaptan okuyordu, okuduğunu izah ediyordu, aralarında samimî bir diyalog gördüm, o gece benim için “milât” oldu. Çünkü o kırmızı kaplı kitap Risale-i Nur eseriydi. Sonbahar nebatat ve eşcarın için sekerat dönemi iken; benim de manen ihya dönemim oldu, o sonbahar gecesi….

Evlerde sohbetlere müdavim oldum. Artık bu kervanın bir ferdi olarak kendimi görmeye başladım. Derken ev sohbetlerini dershaneye taşıdık. Uygun bir yer kiraladık, elhamdulillah o gün bugün dershanemiz ve sohbetlerimiz devam etmektedir.

Bana hayatın varlığını tanıttıran ve hayatıma hayat veren, aklımı, ruhumu ve kalbimi nurlandıran Risale-i Nurlar oldu. Risale-i Nurlar’la tanıştığım o sonbahar gecesi benim için yeni bir hayatın başlangıcı oldu.

Risale-i Nurlar, beni namaza teşvik etti, namazın önem ve ehemmiyetini Risale-i Nur’dan öğrendim. 

Başta demiştim demokrat geleneğine bağlı bir ailenin çocuğu olarak AP-DYP mensubiyetim icabı Yeni Asya ekolü ile tanıştım. Bu ekol ile tanıştığım günden bu güne kadar aynı duruş ve aynı istikametle yola devâm ediyorum….

Hüseyin Bey, son bir mesajın varsa alayım.

Adnan Menderes gibi bir “İslâm kahramanın” şehadet yıl dönümü münasebetiyle ismini yad etmemize vesile olan siz kardeşime ve Yeni Asya Gazetemiz’e teşekkür ederim.

Bu günleri bize bahşeden Allah’ıma hamd olsun. Bütün gönül dostlarımıza selâm olsun.

Biz de size sağlık ve sıhhat dileriz.

 

Okunma Sayısı: 1058
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı