Günahlardan kendini koruma, dinin yasak ettiğinden veya haram olduğundan şüphesi olan şeyleri terk etmek anlamına gelir.
Bu titizlikte bulunan insanlara Kur’ân’da “müttaki” adı verilmiştir.
Müttakiler için Bakara Sûresi'nin ilk âyetlerinde geçen “Onlar ki gayba inanırlar...” vasfı, her şeyden önce takva ehlinin nazarının maddî değil, manevî olduğuna bir işarettir.
Takva ehli ile ilgili oldukça çok âyete yer verilmiştir. Birkaçı şöyledir:
· Zümer Sûresi, 33. ayet: Doğruyu getiren ve doğrulayanlara gelince; işte onlar müttaki (takva sahibi) olanlardır.
· Nahl Sûresi, 30. âyet: (Allah'tan) Sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Hayır" dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir.
· Meryem Sûresi, 13. âyet: Katımız'dan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik). O, çok takva sahibi biriydi.
Kur’ân-ı Kerîm, takvayı üç mertebesiyle zikretmiştir: Birincisi şirki terk, ikincisi maâsiyi (günahları) terk, üçüncüsü mâsivâullahı terk etmektir. İman ve takvanın peşpeşe geçtiği yukarıdaki âyette biri tathîr etmek ve temizlemektir; diğeri ise tezyin etmek ve süslendirmek anlamındadır. Evvelâ temizlik daha sonra tezyin vardır. Öyleyse biz mü'minler için ilk hedefimiz günahları terk ederek temizlenmektir.
Tezyin etmek ve süslendirmek hasenât ile olur; hasenât da ya kalb ile olur veya beden ve kalb ile olur, veyahut mal ile olur. A’mâl-i kalbînin şemsi, îmandır; a’mâl-i bedeniyenin fihristesi namazdır; a’mâl-i mâliyenin kutbu, zekâttır.
Ebu Hureyre'nin naklettiğine göre Resulullah (asm) şöyle buyurmuştur: Ey Allah'ın kulları! Birbirinizle kardeşler olunuz. Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Müslüman, Müslüman'a zulmetmez. Yardıma muhtaç olduğu zaman da onu yalnız ve yardımcısız bırakmaz. Onu hor ve hakir görmez. Takva işte budur. "Resulullah (asm) "takva işte budur." sözünü üç defâ tekrarlamış ve her seferinde de eli ile göğsüne işaret etmiştir. (Müslim, Birr, Ahmed b. Hanbel, II, 325)