Seçimler geride kaldı, ancak hadisenin tartışmaları bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.
Nitekim, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Uluslararası Seçim Gözlem Heyeti, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna ilişkin ön raporunu açıklayarak, “Eşit bir mücadele ortamı yoktu” değerlendirmesinde bulunmuş.
Raporu değerlendiren Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, “Seçimin temel ilkesi adil olmasıdır, hukukun altında yapılmış olmasıdır. Seçime katılanlara eşit şekilde muamele edilmiş olmasıdır. Bu açıdan tabii ki her yerde, her ülkede olduğu gibi iktidarda olanların biraz avantajı olur. Ancak Türkiye’de iktidar gücü ve imkanları, şimdiye kadar hiç bu dönemde yaşandığı kadar bir tarafça diğer tarafı ezme, yok etme hatta tümden reddetme aşamasında kullanılmadı. Bu açıdan maalesef Türkiye birazcık sınıfta kaldı” diye konuşmuş. (Medya açısından) Sürecin olması gereken şeffaflığı, haberi olduğu gibi yansıtma gereği hatta haberin temel ögesi olan gerçeği halka ulaştırma görevi maalesef bu dönemde yerini yaygın bir şekilde dezenformasyona bıraktı. Bu gerek medya açısından gerekse siyasetin kendisi tarafından çok ciddi şekilde kullanıldı. Bu açıdan bana soran birçok kişiye hep aynı şeyi söyledim. Bu seçimler tabii ki hukuk çerçevesinde oluşan kurallar çerçevesinde yapıldı. Ama adil değil, adil olamadı” demiş. (VOA Türkçe, 1 Haziran 2023)
Seçimlerin adil olup olmadığı noktası çok önemli bir mesele olduğu halde ne hikmetse konu yeterince gündemi meşgul etmeli. Maalesef, pek çok sahadaki adaletsizlik burada da kendini gösterdi ve insanlar “Seçim sürecinde adaylar arasındaki rekabet adil değil, ama ne yapalım” tavrı sergiledi. Millet bir bakıma “Bana kokunmayan yılan yürüsün gitsin” dedi. Oysa başka konularda olduğu gibi seçimlerin adil olmasını istemek ve beklemek de vatandaşlık görevleri arasında sayılabilir.
Düşünün ki bir aday, devletin bütün imkanlarını arkasına alarak yarışa başlıyorken bir başka aday bunlardan hiç istifade edemiyor. Böyle bir seçimin adil olduğu söylenebilir mi?
Bazıları da geçmiş zamanlarda yaşanan adaletsizlikleri hatırlatarak, “Filan zamandaki seçimde de böyle olmuştu. O zaman da adil seçim yapılmamıştı” demek suretiyle şimdiki adaletsizliği savunmayı tercih ediyor. Tam aksine, ne zaman ve nerede olursa olsun ‘adil olmayan seçim yarışına’ itiraz etmek hakperestliğin gereğidir.
Medyanın ‘adil olmayan seçim süreci’ne sessiz kalarak destek olması da sınıfta kalmış olmasının bir başka delili olsa gerek.