Şu aşağıdaki araştırmayı görünce dilimden dökülenler..
“İslâmîlik vakfı”,1 2018 yılında ABD’de kuruldu. 2020 yılında Hossein Askari, Hossain Mohammad Khan ve Fara Abbas’ın Yönetim Kurulu Üyeleri olduğu vakıf, İslâmilik Endeksleri projesini de yürütüyor. İslâmilik Endeksi; ekonomi, hukuk ve yönetişim, insan hakları / siyasî haklar ve uluslararası ilişkiler olmak üzere dört ana daldan oluşuyor.
İslâmîlik Endeksinde ülkelerin bu başlıklarda İslâmî kriterlerle ne kadar uyumlu olduğu araştırılıyor ve ”Ne kadar ‘İslâmî’ yaşandığı” sorusunun cevabı aranıyor. Bu kriterler çerçevesinde 2022 yılında yapılan son çalışmanın sonuçları yayınlandı ve ne yazık ki, daha önce olduğu gibi ilk sıralara yine demokratik ülkelerin yerleştiği listedeki 149 ülke arasından hiçbir islâm ülkesi, ilk 47’nin arasında yer alamadı (Ne acınası bir durum). Listenin başında yer alan ilk 10 ülke: 1-Danimarka 2-İrlanda 3-Hollanda 4-İsveç 5-İzlanda..”
Liste böyle uzayıp gidiyor. Türkiye ise 100. sırada yer bulabildi.
Bu araştırmaların neticesi sizi şaşırtmıyor mu! Aslında hayret edilmesi gereken mevzu, İslâm dinine mensup ülkelerin gayr-ı medenî, gayr-ı ahlâkî bir tutum içinde olmaları. Son derece mutsuz, başarısız müntesiplerinin olması. Dünya üzerinde saygın bir konumda olmamaları. Dünyaya umut vaad etmemeleri. Barış adına dünyada belki de en son söz sahibi olacak durumda olmaları..
İslâm coğrafyasına uzaktan baktığımızda, sanki korku, gerilim, aksiyon filmi oynanıyor gibi bir manzara çıkıyor karşımıza. Mutsuz kadınlar, mutsuz erkekler, eşittir mutsuz çocuklar. Yani herkes mutsuz.. Bir süre sonra da sürekli mutsuz olan insanların ruh sağlığı bozuluyor. (Bu kısmı psikologlara, sosyologlara bırakalım, çok işleri var). Ondan sonra da sabırsızlık, dolandırıcılık, cinayetler, kıskançlıklar, şiddet, terör, adaletsizlik, hilekârlık, saygısızlık, sevgisizlik almış başını giden bir ülke çıkıyor karşımıza. Tüm gün TV haberlerinde de umarsızca ve duyarsızca bunların neticelerini seyrediyor insanlar.
Üstelik İslâm’ın kelime anlamı esenlik, huzur iken, İslâm’ın yaşandığı coğrafya cennetmisal olmalıyken neden bu karanlık cehalet? Neden bu mutsuzluk? Neden bu savaş? Dökülen kardeş kanı, akan gözyaşı, neden? Günah değil mi bu insanlara? Onların da hakkı değil mi insan gibi yaşamak?
Yıllardır bir türlü bitmeyen savaşlar, atılan bombalar, parçalanan bedenler, perişan insanlar, ağlayan çocuklar... Büyüklerin onlara bıraktığı miras ise; kapkara bir dünya.. Hıristiyan dünyasının medenî, mutlu çocuklarının yanında Müslüman nesillere görülen reva bu mu? Cehenneme döndürülen hayatlar! Kime ne faydası var bu düşmanlığın. Neden bu şiddet eğilimi? Neden bu duyarsızlık, niçin bu öfke, neden bu kin?..
Yakınımızda, gözümüz önündeki yaşanan zulme karşı sessiz kalarak acıda bile ayırımcılık yapılıyor.
Meselâ Filistin, vicdanları rahatlatma aparatı gibi kullanılıyor. Hiç de ahlâkî değil. Hak adına hakikat uğruna olsaydı bu haykırışlar; mutlaka ma’kes bulurdu safî gönüllerde. Samimiyet yok bu çifte standartlı davranışlarda. Allah aşkına, nedir bu üç maymunu oynamak!..
Verecekleri cevap: “Çünkü onlar, başka mahalleden! Çünkü onlar, benim gibi düşünmüyorlar! Çünkü onlar, başka mezhepten! Çünkü onlar, başka dinden!” Çünkü, çünkü, çünkü, bitmeyen çünküler..
Şu açıklamayı yapmak isterim. Tabi ki Filistin içler acısı. Filistin yürek sızımız. Filistin her daim dualarımızda. Fakat, sadece Filistin değil zulüm gören. Türkistan, Myanmar, kendi ülkem veya dünyanın neresinde olursa olsun, din, dil, ırk, cinsiyet ayırımı göstermeksizin bütün mazlumlar eşit olmalı nazarımızda.
Dünyanın bir ucundaki çocuğun ayağına diken batsa burada yüreğim sızlar, sızlamalı. Ayırım yapmadan kucaklayıcı olunmalı. Çünkü gerçek İslâm ahlâkı, terbiyesi de budur.
Peygamberimiz Hz. Muhammed, mümtaz şahsiyet (asm), veda hutbesinde Ashabının nezdinde tüm insanlığa şöyle seslenmişti: “Irkçılık yoktur. Ayırımcılık yoktur. Irkçılık, bölücülük bugün ayaklarımın altındadır. Ey insanlar! Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun!..”
Şimdi soruyorum: Eğer Müslüman isek, Hz Muhammed’in ümmetiysek, bu çağrıyı duymuyor muyuz? Duymuş isek neden yanlışta ısrar ediyoruz? Şu hayatta her şey bize emanet olduğu gibi, din de bize emanet. Yaşadığımız asır, zaman emanet bize. Kâmil manada yaşıyor ve taşıyabiliyor muyuz bu emaneti?
Korkarım yarın ruz-i mahşerde İslâm dini bizden davacı olacak.
Korkarım Allah hesap soracak!..
Dipnot:
1- https://www.instagram.com/avrupadan/p/C_c0r5aCuvc/?img_index=1