Sevginin yağmur gibi yağmadığı ruh bozulmaya meyyaldir.
Çünkü ruhu verimsiz bir toprak gibi kurak ve sert olmaktan muhafaza eden sevgidir. Ne hazindir ki bir ruhta sevginin boşluğunu en sonunda onun zıttı olan duygular doldurur. Nefret, saldırganlık, öfke, kibir bir insanın genel tavrıysa veyahut en ufak bir durumda bunlar gün yüzüne çıkıyorsa o kişinin ruhu susuzluktan meczup olmuştur. Velhasıl sevimsiz durumda olanlar ve sevilmez bulduklarımız sevgiye en fazla muhtaç olanlarımızdır.
Sevgi kalbin en temel gıdası insanın asıl dermanıdır. Diyor ya şair sesinizi ve kalbinizi yumuşatın diye. İşte kalp için bu yumuşatma işinin mayası sevgiden başka bir şey değildir.
İnsanın gözü görmek, kulağı duymak, kalbi ise sevmek için yaratılmıştır. O vakit bu kabiliyetimizin de hakkını vermeliyiz. İnsanın kalbi adeta bütün kâinatın çekirdeği hükmündedir. O kalpte bütün varlığı sevebilecek bir potansiyel vardır. İnsan böyle bir kabiliyeti yokmuş gibi davrandığında aslında kalbin önünü kapatmış olur.
Gözü olan bir adamın kâinata bakmaması ne kadar abes bir durumsa kalbi olanın sevmemesi de öyle bir durumdur. En Sevgili’den (sav) öğreniyoruz ki: Birbirinizi sevmedikçe kâmil mü’min olamazsınız.
Bu hayat yolculuğunda Yaratıcımıza yakınlaşmak istiyorsak elçisinin sözlerine kulak vermeliyiz. Empati, fedakârlık, şefkat kavramlarını ruhumuza işlemeliyiz. Halden anlayanlar olmalıyız. Olmalıyız ki ziyan olanlardan olmayalım. Sevgiyle insan mahiyetinin muhteşemliğini, insan derinliklerinin enginliğini hissetmeliyiz. Sevgiyle cismaniyetten kurtulmalıyız. Bütün bir bedeni kalp haline getirmeliyiz. Sevgi bizi uhrevileştirmelidir. Sevgi bizi melekleştirmelidir.
Kâinatın sebebi vücudu olan muhabbeti sinelerimizden eksik etmemeliyiz. Sinelerimizi açmalıyız ki kıyıda köşede unutulmuş bir gönül kalmasın.