Bütün ilimlerin menbaı bir esmaya dayanır ve oradan gelir. Hakiki fenn-i hikmet Hakîm ismine ve hakikatli fenn-i tıb Şâfi ismine ve fenn-i hendese Mukaddîr ismine ve hâkezâ, herbir fen bir isme dayandığı ve onda nihayet bulduğu gibi, bütün fünûn ve kemâlât-ı beşeriye ve tabakàt-ı kümmelîn-i insaniyenin hakikatleri, esmâ-i İlâhiyeye istinad eder.1
Muhasebecilik mesleğinin menbaı da ism-i hafizdir. Şüphesiz bu ilimle ilgilenenler iyi anlayacaktır, ancak biz herkesin anlayabileceği misallerle bazı lâtif noktaları izaha çalışacağız.
Defter-i Kebir tabirine Risale-i Nur’da çokça rastlarız. Hususan kader ile alâkalı meselelerde karşımıza bu tabir çıkar. “Büyük defter” dediğimiz bu defter muhasebe ilminin esaslarından birisini teşkil eder. Her bir muhasebe hesabının bir defter-i kebiri vardır ve her bir hesap kendine ait husûsiyete haizdir. Defter-i kebir büyük bir “T” harfi şeklinde gösterilir. Sol tarafı borç, sağ tarafı alacak hesabın kısmını temsil eder. Bu aslında kollarımızı iki yana açtığımızda bizim dıştan görünüşümüzdür. “T” biz insanların iki omzunu temsil eder. Sol yanımızda günahlarımızın kusurlarımızın kaydı tutulup kaydedilirken sağ tarafımızda ise sevaplarımızın kaydı tutulur. İlginçtir ki muhasebede “gelir-kâr” karakterli hesaplar da defter-i kebirin sağ tarafından işler ve alacak karakterlidir. Şirketin gider ve zararları ise sol tarafa yazılır aynen bizim zararlarımız gibi. Muhasebe ilmini bulan kişiler “defter-i kebir”i bulurken bunu hesap etmiş midir? bilemiyoruz.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri defter-i kebiri levh-i mahfuzla ilişkilendirir. Her şeyin yazıldığı defterdir. Muhasebede defter-i kebirlerin bir de yardımcı defterleri vardır ve alt hesap tabir edilir. Bunların kaydedildiği defterlere de yardımcı defter denir.
Biz kulların hâli her biri birer yardımcı defter hâli gibidir. Ve büyük bir defter-i kebire işaret ederiz.
Hesap sistemi 100 kasa ile yani şirkette en önemli olan “nakit” ile başlar ve hesaplar bu likiditeye göre ilerler. Biz Nur Talebelerinin ‘100 Kasa’sı iman ilmidir.
100.01 Allah’a İman,/ 100.02 Peygamberlere İman,/ 100.03 Kitaplara İman,/ 100.04 Ahiret Gününe İman/ 100.05 Meleklere İman/ 100.06 Kaza ve Kadere İman...
Aslında biz de bu hesaplardaki borç ve alacak taraflarının hesabını vereceğiz. “Kasayı doldurmamız gerek”. Muhasebede “Bilânço” kavramı vardır ve şirketin o anki bütün varlıklarını ve hangi kaynaklarla elde ettiğini gösteren tablodur ve şirketin o an ki fotoğrafı gibidir.
Bilânçoda bir şirketin şahs-ı maddî ve manevîsinin birer vücud-u haricisini giymiş fotoğraf gibidir. Bilânçoda ilginç hesaplar vardır. Muhasebe literatüründe ortaklarla kurulmuş olan şirket artık “ortaklardan bağımsız, yeni bir kişilik kazanmış olan tüzel kişidir”. Bütün ortaklar artık şirkete karşı sorumludur. Şirketten istediği gibi para çekemezler, kullanamazlar. Umum ortakların (kardeşlerin) hukukuna tecavüz edemediği gibi “şirketin hukukuna da tecavüz edemez”. Dönem içerisinde daha ziyade giderler ve çalışmalar yapılır. Kâr ise dönem sonunda (ahirette dağıtılır). Bu yüzden hiçbir ortak dönem bitmeden (ahiret gelmeden) şirketin meyvelerini burada yiyeceğim diyemez. Şirketin kârından herkes bu şahs-ı manevî şirketine koyduğu sermaye oranı kadar hisse alır. Şirketin manevî havuzuna bütün benliğini koyup eriten elbette bu havuzdan en büyük hisseyi alır.
Bir başka ilginç nokta; hesap planında “Olağandışı Gelir ve Kârlar, Olağan Dışı Gider ve Zararlar” gibi ilginç hesaplar vardır. Şirketin normal faaliyet ve işlemleri içinde beklenmeyen kâr ya da zararlar bu hesapların defter-i kebirinde tutulur. Her bir Nur Talebesinin muhtemeldir ki en çok şaşıracağı ve dolu dolu olacağı hesapların bunlar olabileceğini düşünüyorum. Şahs-ı manevînin ortağı umum Nur Talebesi kardeşler birbirlerini tanımasalar da, bilmeseler de birbirlerinin takva ve amal-i salih defterlerine duâ ve hasenat gönderirler. Şirkete sadâkatini bozmayıp “bilânço”nun bir yerinde ufacık da olsa ortak olarak bulunanlar şirketin bu kârından mutlaka hissedar olurlar.
Ümitli olduğumuz kadar titreyip havf etmemiz gereken bir hesap ise “olağan dışı gider ve zarar” hesabıdır. Bu şirketin “Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var; ortada tutunacak yer bulamaz” ² hakikati bizi bu hesaba dahil olmak noktasında ciddî bir ikaz taşır.
Elhasıl, birbirine birer yardımcı defter hükmünde olan biz Risale-i Nur Talebeleri şahs-ı manevîyi temsil eden Risale-i Nur Talebeleri defter-i kebirine buradan sevap ve günahlar gönderiyoruz. Şahs-ı manevîmize kuvvet vermeli. Kocaman defter-i kebirimiz dururken, alt hesabın da alt hesabı olan şahsımıza ehemmiyet vermemeli, verdirmemeliyiz. Zira havuzu kaybetmek tehlikesi ile karşı karşıyayız.
Dipnotlar:
1- B. Said Nursî, Sözler, [32. Söz] s. 573).
2- B. Said Nursî, [21. Lem’a] s. 167).